Simdi bu fotografa bakan 'Vancouver'a sonbahar gelmis' filan diyebilir ama isin asli oyle degil. Fotografi iki hafta once cektim, hava soguktu. Ama su an bildiginiz donuyoruz. Kar yagdi; neyseki surekli yagmur yagip yerleri islattigindan tutmadi. Sehri cevreleyen daglardaki kar oranini rahatlikla gorebiliyorsunuz. Hele haftasonu insanlari kar kiyfetleri, ellerinde boardlariyla kayaga, snowboarda giderken izlemek bana cok yabanci.
Benim gibi kara aliskin olmayan bir Izmirli icin bu havalar cok tehlikeli. Dusunsenize kar yaginca ne giyilir, yokus asagi nasil yurunur bilmeyen bir kimseyim. Bu sartlar altinda saglikli kalabilmem icin duaya ihtiyacim var.
Buraya gelmeden once Toronto, Montreal gibi sehirlerde kis doneminin sert gectigini, bele kadar kar yagabildigini biliyordum. Vancouveri S'ye sordugumda 'hava ayni Istanbul gibi. Arada da Izmir'in kuru ayazi gibi oluyor' demisti. Gecen gun hava durumunu izliyorum, Toronto 10, Montreal 11 derece. Sonra Vancouver'i gosteriyor:5 derece! Haftasonuna dogru 4-3-2-... Gemeden once arkadaslarimin 'donacaksin' uyarilarina 'hic de bi kere orasi ayni Istanbul gibi. Soguk sehir Toronto vs' seklinde cevap verdigim Polyanna gunlerini hatirladim. Kandirilmis miydim acaba? Ki artik cok gecti.
Valizde cok yer tutmasin diye kalin hirkalarimi ve kazaklarimi TR de birakmistim. Zaten bir Izmirli'nin oyle cok da kalin giysileri olmazdi. Bogazli ve yunlu kazaklara alerjisi olan bir insanim zaten. Istanbul'da bile merserizeyle yasayabilmistim. Simdi S'nin gardirobundan faydalaniyorum. Sagolsun bana ilk geldigimde first nationlarin (buranin yerlileri) giydigi, ayi ve orman desenli bir polar ceket verdi. Su an onu uniforma yaptim. Postum gibi oldu artik.
Bazen balkona cikiyorum, azcik hava almak icin. Gormeniz lazim, kiyafetim tam bir varosh stayla! Oldum olasi esofmanlari takim halinde giymem. Kiminin lastigi sikar, kiminin kolu kisa gelir filan diyerek capraz kombinasyonlari tercih ediyorum. Altimda kirmizi esofman ustumde polar ceketim, onun altindan da mavi esofmanin ustu sarkiyor. En kalin corabim da, talihsizlik iste, fosforlu yesil. Balkona cikarken giydigim parmak arasi terlikle de kus kondurmus oluyorum. Corap ustu parmak arasi terlik, Japon stayla seklinde. Allah'tan soguktan komsular da disari cikmiyor da kimseyi korkutmuyorum. Cop atmak icin 5 basamak iniyorum da bazen kimseciklerle karsilasmayayim diye dualar ediyorum. Ama bir gun birine yakalanacagim, 'iste ben o gun tukenecegim'
Evet havalar soguk ama nesemiz kacik mi? Aslaaaa. Mesela bu aksam arkdasim bizi Iran restoranina goturecek, simdiden dusunuyorum ne giysem, donuste hava daha soguk olur filan diye. Yine de, vaktiyle bir hava durumu sunucusunun dedigi gibi 'yagmurlar yagacak ki gokkusagini gorebilelim'
NOT: Evet biliyorum son cumleyi sunucu soylememisti, ben uydurdum:)
21 Kasım 2011 Pazartesi
10 Kasım 2011 Perşembe
turk kahvaltisi
Okuldan arkadaslarima bir kere borek yaptip goturmustum. Hepsi bayilmisti.Bir tepsi boregi silip supurdu 6 kisi. Surekli yeniden yapmam icin baski yapiyorlardi. Hatta okul bitmesine ragmen arada soyle mesajlar aliyordum 'ne zaman borek yiyecegiz?
Buradaki en iyi arkadaslarimdan biri olan Sam'in ulkesi Kore'ye donusunden once evde bir 'turkish breakfast' bulusmasi yapmaya karar verdim. Fikra gibi bir Ispanyol, bir Japon bir Koreli bir de Turk ayni toplandik.
Tipik Turk kahvaltisi hazirlamak icin malzemelerim tam degildi tabi ki. Yine de cok eksigim yoktu. Sogus domates, zeytin (ambalajin uzerinde ispanyol zeytini yaziyordu ama nihayetinde Avrupa'dan iste), peynir (tulum peyniri degil maalesef), recel, Turk cayi, cemen... Cesidi artirmak icin peynirli pogaca ve kek de yaptim. Bir de menemene benzeyen bir omlet tarifim var, begenirler mi bilemedim ama yaptim.
En cok ragbeti omlet ve cemen gordu. Omletleri bitince, kibarligim geregi 'isterseniz bir tane daha omlet yapabilirim' dedim, tabi sozgelisi. Evet demesinler mi? Hepsi 'homestay' olarak birilerinin evinde kaliyor tabi, lezzetli bir sey gorunce dayanamadi garipler. Ikinci kez cemen tabagini doldurup omleti de yaptim.
Kahvalti bitince Turk lokumu esliginde Turk kahvesi de yapinca tum gelenekler yerine gelmis oldu. Bir tek kolonyo tutmadim:) Hatta yalandan kahve fali bile baktim, orda biraz sas olsular tabi:) 'Geriye tek bir unlu Turk gelenegi kaldi, o da hamam. Fakat onu yapacak yeterli ekipmanim yok' diyerek internetten bir kac fotograf gosterdim. Kopuk ve masaj olayi bayagi hoslarina gitti.
Su an fahri elcilik gorevimi basariyla tamamlamis olmanin hakli gurunu yasiyorum:)
Buradaki en iyi arkadaslarimdan biri olan Sam'in ulkesi Kore'ye donusunden once evde bir 'turkish breakfast' bulusmasi yapmaya karar verdim. Fikra gibi bir Ispanyol, bir Japon bir Koreli bir de Turk ayni toplandik.
Tipik Turk kahvaltisi hazirlamak icin malzemelerim tam degildi tabi ki. Yine de cok eksigim yoktu. Sogus domates, zeytin (ambalajin uzerinde ispanyol zeytini yaziyordu ama nihayetinde Avrupa'dan iste), peynir (tulum peyniri degil maalesef), recel, Turk cayi, cemen... Cesidi artirmak icin peynirli pogaca ve kek de yaptim. Bir de menemene benzeyen bir omlet tarifim var, begenirler mi bilemedim ama yaptim.
En cok ragbeti omlet ve cemen gordu. Omletleri bitince, kibarligim geregi 'isterseniz bir tane daha omlet yapabilirim' dedim, tabi sozgelisi. Evet demesinler mi? Hepsi 'homestay' olarak birilerinin evinde kaliyor tabi, lezzetli bir sey gorunce dayanamadi garipler. Ikinci kez cemen tabagini doldurup omleti de yaptim.
Kahvalti bitince Turk lokumu esliginde Turk kahvesi de yapinca tum gelenekler yerine gelmis oldu. Bir tek kolonyo tutmadim:) Hatta yalandan kahve fali bile baktim, orda biraz sas olsular tabi:) 'Geriye tek bir unlu Turk gelenegi kaldi, o da hamam. Fakat onu yapacak yeterli ekipmanim yok' diyerek internetten bir kac fotograf gosterdim. Kopuk ve masaj olayi bayagi hoslarina gitti.
Su an fahri elcilik gorevimi basariyla tamamlamis olmanin hakli gurunu yasiyorum:)
1 Kasım 2011 Salı
burger yarismali dogumgunu kutlamasi
K'nin bir arkadasinin 30 yasina girisini kutlamak uzere bir dogumgunu partisi duzenledik pazar gunu.
'30' onemli bir yas oldugu icin kuru kuru bir kutlama olmasin diyerek konsept bulundu: Slider yarismasi! Her grup hazirladigi slider'i (kucuk burger) ile yarisiyor olacak ve birinciyi dogumgunu sahibi Brian sececek.
Biz de S ile bir grup olduk ve gunler oncesinden dusunmeye basladik 'acaba icine ne koysak?' diye. Sonucta klasik burger'in icine neler kondugu belli de fark yaratmakti amacimiz. Dedik ki Turk isi bir seyler yapalim, Brian'in birincisi olamasak bile 'gonullerin birincisi' kategorisinde sansimiz olur. (Dogumgunune katilanlarin oylariyla da bir derecelendirme yapilacakti.)
Brian ile ilgili bir tuyo aldik, kizarmis seyleri cok seviyormus. Biz de recetemizi buna gore hazirladik. O kadar da kendimizden eminiz ki, erken gelenler mutfakta deneme yaparlarken biz oturmus sohbet ediyorduk Vakit geldi hadi hazirliklara baslayalim derken patates koftemiz biraz fazla kizarinca, kofteyle guzel bir uyum olusturmaktan uzak, kupkuru bisey oldu. Bir taraftan da kofteler pismek uzereydi.
O dakikadan sonra recetemizi degistirmemiz gerektiginin farkina varip careyi google'a danismakta bulduk. Fakat hep klasik domatesli-tursulu tarifleri gorunce Turk isi durumdan biraz taviz verdik.Yogurt ve mayonezli karisimin icine avokado ve tursu koyarak bir sos olusturduk. Koftemiz Tekirdag usulu hazirlanmis, 2 gundur de dinleniyordu. Kalan son patatesimizden cips yapip baharatlarla tatlandirdiktan sonra burgerlarimiz hazirdi! Ayakta durmakta zorlanan burgerlarimizi cop sislerle sabitledik. Ikiye kirdigimiz sislerden gorunen kiymiklari da lokumlarla gizlerken orjinallik dalinda ekstra puani almayi umit ediyorduk. Karsinizda Turkish Something!
Herkesin hazirliklari tamamlanmis, 7 grup da masadaki yerlerini almisti.
Burgerlar tadilip oylamalar yapildiktan sonra once Brian kendi birincisini acikladi, The Dip! Biz ise 3.olduk. Birincinin odulu Fatburger'dan 20 dolarlik hedite ceki.
'Halkin oylamasi'nin sonuclarinin sonuncusu yine The Dip oldu! Bunu duyunca hepimiz gulmeye basladik cunku bir kisinin birinci olarak deklare ettigi burgerdan 12 kisi nefret etmis. (Hakkaten de soguktu, peyniri tas gibiydi, hic bir ozelligi de yoktu. Yapan cocuk bile itiraf etti, ben de hic begenmedim diye:) Sonunculuk odulunun de sahibi oldu boylece, Mc Donald's dan 10 dolarlik hediye ceki.
Ikinci 'lil' sweet and spicy'ile K olurken birinci 'Mouthgasm' ile AJ di. Gercekten benim de en cok begendigim burger onunkiydi.Hediyesi de yemek kitabi oldu.(Puanlar birbirine cok yakin olmasinin yani sira, biz ancak 4.olabildik:)
Bu kadar cok burger'i biarada gorup tatmak sanki benim kutlamammis gibi hissetmeme sebep oldu. Iki gun once bir Irish oub'da yedigim o felaket burger'i da unutturdugu icin bugun benim icin cok eglenceliydi. Sirada yine bir cok kisinin dogumgunu var. Yeni konseptlerde daha cok eglenmek dilegiyle!
'30' onemli bir yas oldugu icin kuru kuru bir kutlama olmasin diyerek konsept bulundu: Slider yarismasi! Her grup hazirladigi slider'i (kucuk burger) ile yarisiyor olacak ve birinciyi dogumgunu sahibi Brian sececek.
Biz de S ile bir grup olduk ve gunler oncesinden dusunmeye basladik 'acaba icine ne koysak?' diye. Sonucta klasik burger'in icine neler kondugu belli de fark yaratmakti amacimiz. Dedik ki Turk isi bir seyler yapalim, Brian'in birincisi olamasak bile 'gonullerin birincisi' kategorisinde sansimiz olur. (Dogumgunune katilanlarin oylariyla da bir derecelendirme yapilacakti.)
Brian ile ilgili bir tuyo aldik, kizarmis seyleri cok seviyormus. Biz de recetemizi buna gore hazirladik. O kadar da kendimizden eminiz ki, erken gelenler mutfakta deneme yaparlarken biz oturmus sohbet ediyorduk Vakit geldi hadi hazirliklara baslayalim derken patates koftemiz biraz fazla kizarinca, kofteyle guzel bir uyum olusturmaktan uzak, kupkuru bisey oldu. Bir taraftan da kofteler pismek uzereydi.
O dakikadan sonra recetemizi degistirmemiz gerektiginin farkina varip careyi google'a danismakta bulduk. Fakat hep klasik domatesli-tursulu tarifleri gorunce Turk isi durumdan biraz taviz verdik.Yogurt ve mayonezli karisimin icine avokado ve tursu koyarak bir sos olusturduk. Koftemiz Tekirdag usulu hazirlanmis, 2 gundur de dinleniyordu. Kalan son patatesimizden cips yapip baharatlarla tatlandirdiktan sonra burgerlarimiz hazirdi! Ayakta durmakta zorlanan burgerlarimizi cop sislerle sabitledik. Ikiye kirdigimiz sislerden gorunen kiymiklari da lokumlarla gizlerken orjinallik dalinda ekstra puani almayi umit ediyorduk. Karsinizda Turkish Something!
Herkesin hazirliklari tamamlanmis, 7 grup da masadaki yerlerini almisti.
Burgerlar tadilip oylamalar yapildiktan sonra once Brian kendi birincisini acikladi, The Dip! Biz ise 3.olduk. Birincinin odulu Fatburger'dan 20 dolarlik hedite ceki.
'Halkin oylamasi'nin sonuclarinin sonuncusu yine The Dip oldu! Bunu duyunca hepimiz gulmeye basladik cunku bir kisinin birinci olarak deklare ettigi burgerdan 12 kisi nefret etmis. (Hakkaten de soguktu, peyniri tas gibiydi, hic bir ozelligi de yoktu. Yapan cocuk bile itiraf etti, ben de hic begenmedim diye:) Sonunculuk odulunun de sahibi oldu boylece, Mc Donald's dan 10 dolarlik hediye ceki.
Ikinci 'lil' sweet and spicy'ile K olurken birinci 'Mouthgasm' ile AJ di. Gercekten benim de en cok begendigim burger onunkiydi.Hediyesi de yemek kitabi oldu.(Puanlar birbirine cok yakin olmasinin yani sira, biz ancak 4.olabildik:)
Bu kadar cok burger'i biarada gorup tatmak sanki benim kutlamammis gibi hissetmeme sebep oldu. Iki gun once bir Irish oub'da yedigim o felaket burger'i da unutturdugu icin bugun benim icin cok eglenceliydi. Sirada yine bir cok kisinin dogumgunu var. Yeni konseptlerde daha cok eglenmek dilegiyle!
17 Ekim 2011 Pazartesi
pizzacilik
Bir suredir yazamiyordum. Malum Vancouver'da is hayatina atildim:) Pizzacida kasiyerlik yapiyorum. Adaptasyon doneminde biraz tembellik yaptim..
Size biraz is yerimden bahsedeyim. Sahipleri Turk. Burada 2 tane daha Turk pizzaci var. Italyan pizzasini Vancouver'da Turkler satiyor diyebiliriz cunku bu uc markanin da bir hayli magazasi var; ozellikle Downtown'da cok gucluler. Sanirim ise alinmamda Turk olusum onemli rol oynadi cunku calisanlarin cogunlugu da oyle. Benim icin en guzel yani oryantasyon donemini kolaylikla gecirmis olmam. Her ne kadar egitimimi Alman bir kizdan da almis olsam manager'imin Turk olusu herseyi kisa surede ogrenmemi sagladi.
Haftada 5 gun calisiyorum. 3 gun 11.00-17.00 saatlerinde Davie magazasinda, iki gun de 18.00-01.00 vardiyasinda Commercial- Broadway'de. Iki lokasyonun tuketici kitlesi de birbirinden cok farkli. Davie Street gay nufusunun yogunlukla yasadigi bir yer olarak biliniyor. Bu caddedeki her magazada gokkusagi bayraklari asili ve otobus duraklari pembe. Etrafta bir kac club ve farkli mutfaklara ait restoranlar var. En unlu Yunan restorani Stefos da bu cadde uzerinde. (Ozellikle aksam saatlerinde hemen her gun kapida kuyruk oldugunu gorebilirsiniz). Benim calistigim gunduz saatlerinde magaza cok yogun olmuyor ve dilim pizza satisi siparislere gore fazla.
Commercial-Broadway magazasi metro istasyonunun icinde. Bu sebeple trafigi cok yogun bir magaza. Dilim pizza satislarinin yani sira telefon ve internet siparisi de bir hayli fazla. Benim calistigim aksam saatlerinde club donus ve mac (hele de o gun Canuck'in maci varsa) sebepleriyle magazada uzun kuyruk olusuyor. Bir bakimdan iyi cunku zamanin nasil gectigini anlamiyorum. Yorgunluk oluyor tabi ama maasimi aldigimda tek dusundugum 'ilk olarak ne alabilirim? :))
Commercial Drive'in bir diger ozelligi cok bagimsiz bir yer olmasi. Cadde uzerinde kucuk Italyan pastaneleri, yuksek tavanli cafe'ler, Lubnan marketi, Belcika restorani, ikinci el kiyafetlerin ve plaklarin satildigi dukkanlar bulunuyor. Ozellikle genclerin yogunlukla tercih ettigi bir yer. Insanlarin giyimleri, sac sekilleri gercekten farkli. Bazen cok guzel bazen de cok garip gorundukleri icin gozumu alamiyorum onlardan. Bir de sigara yani maruana kokusu var ki o zaten default. Acikhavada icmek yasak olmasina ragmen polis cogunlukla mudahele etmediginden yolda icen insanlari gormeniz mumkun. Gormeseniz de koku zaten 'ben burdayim' diyor cogu zaman. Fazla ucmus arkadaslar pizzaciya girip bagirip cagirabiliyor. Ha dustu ha dusecek dedigimiz duz cizgiyi takip edemeyenler de var. Ama herkesin soyledigi bir sey var ki genelde zararsizlar. Evsizler de oyle. Sizden para ya da sigara istiyorlar, yok derseniz 'iyi gunler' diyip yaninizda ayriliyorlar. 'F ' ile baslayan 4 harfli sozcugu soyleyenler de var ama dedik ya zararsizlar. (Bir gunde 3 kes duymuslugum var:)
Garip garip musterilerim ve sacma maceralarim oluyor tabi. Onlar artik baska bir yaziya:)
NOT: Two guys, a girl and a pizza place diye bir dizi vardi, hatirlar misiniz? Bazen o dizi gibi oluyor vardiyam. Bir pizza maker bir de siparisleri goturen driver oldugu zaman dizinin kadrosu tamamlaniyor. Hic biri dizideki Ryan Reynolds kadar yakisikli degil ama bende o kiz kadar kisa boylu ve sevimsiz degilim zaten:)
Size biraz is yerimden bahsedeyim. Sahipleri Turk. Burada 2 tane daha Turk pizzaci var. Italyan pizzasini Vancouver'da Turkler satiyor diyebiliriz cunku bu uc markanin da bir hayli magazasi var; ozellikle Downtown'da cok gucluler. Sanirim ise alinmamda Turk olusum onemli rol oynadi cunku calisanlarin cogunlugu da oyle. Benim icin en guzel yani oryantasyon donemini kolaylikla gecirmis olmam. Her ne kadar egitimimi Alman bir kizdan da almis olsam manager'imin Turk olusu herseyi kisa surede ogrenmemi sagladi.
Haftada 5 gun calisiyorum. 3 gun 11.00-17.00 saatlerinde Davie magazasinda, iki gun de 18.00-01.00 vardiyasinda Commercial- Broadway'de. Iki lokasyonun tuketici kitlesi de birbirinden cok farkli. Davie Street gay nufusunun yogunlukla yasadigi bir yer olarak biliniyor. Bu caddedeki her magazada gokkusagi bayraklari asili ve otobus duraklari pembe. Etrafta bir kac club ve farkli mutfaklara ait restoranlar var. En unlu Yunan restorani Stefos da bu cadde uzerinde. (Ozellikle aksam saatlerinde hemen her gun kapida kuyruk oldugunu gorebilirsiniz). Benim calistigim gunduz saatlerinde magaza cok yogun olmuyor ve dilim pizza satisi siparislere gore fazla.
Commercial-Broadway magazasi metro istasyonunun icinde. Bu sebeple trafigi cok yogun bir magaza. Dilim pizza satislarinin yani sira telefon ve internet siparisi de bir hayli fazla. Benim calistigim aksam saatlerinde club donus ve mac (hele de o gun Canuck'in maci varsa) sebepleriyle magazada uzun kuyruk olusuyor. Bir bakimdan iyi cunku zamanin nasil gectigini anlamiyorum. Yorgunluk oluyor tabi ama maasimi aldigimda tek dusundugum 'ilk olarak ne alabilirim? :))
Commercial Drive'in bir diger ozelligi cok bagimsiz bir yer olmasi. Cadde uzerinde kucuk Italyan pastaneleri, yuksek tavanli cafe'ler, Lubnan marketi, Belcika restorani, ikinci el kiyafetlerin ve plaklarin satildigi dukkanlar bulunuyor. Ozellikle genclerin yogunlukla tercih ettigi bir yer. Insanlarin giyimleri, sac sekilleri gercekten farkli. Bazen cok guzel bazen de cok garip gorundukleri icin gozumu alamiyorum onlardan. Bir de sigara yani maruana kokusu var ki o zaten default. Acikhavada icmek yasak olmasina ragmen polis cogunlukla mudahele etmediginden yolda icen insanlari gormeniz mumkun. Gormeseniz de koku zaten 'ben burdayim' diyor cogu zaman. Fazla ucmus arkadaslar pizzaciya girip bagirip cagirabiliyor. Ha dustu ha dusecek dedigimiz duz cizgiyi takip edemeyenler de var. Ama herkesin soyledigi bir sey var ki genelde zararsizlar. Evsizler de oyle. Sizden para ya da sigara istiyorlar, yok derseniz 'iyi gunler' diyip yaninizda ayriliyorlar. 'F ' ile baslayan 4 harfli sozcugu soyleyenler de var ama dedik ya zararsizlar. (Bir gunde 3 kes duymuslugum var:)
Garip garip musterilerim ve sacma maceralarim oluyor tabi. Onlar artik baska bir yaziya:)
NOT: Two guys, a girl and a pizza place diye bir dizi vardi, hatirlar misiniz? Bazen o dizi gibi oluyor vardiyam. Bir pizza maker bir de siparisleri goturen driver oldugu zaman dizinin kadrosu tamamlaniyor. Hic biri dizideki Ryan Reynolds kadar yakisikli degil ama bende o kiz kadar kisa boylu ve sevimsiz degilim zaten:)
27 Eylül 2011 Salı
Vancouver Aquarium
Kanada'nin en buyuk akvaryumu olan Vancouver Aquarium'a giris yetiskinler icin 21, ogrenciler icin 16 dolar.
Ozellikle 'Cove' filmini izledikten sonra akvaryumlara, hayvanat bahcelerine bakisim degisti. Hayvanlarin kucuk kafeslerde/ havuzlarda tutulmasi hic adil degil. Hele de odullendirme yontemiyle aslinda dogalarinda olmayan, sadece insanlari eglendirmeye yarayan hareketler yaptirmak... Sonra da onlari 'akilli' olarak kodlamak. Neden? Cunku insanin istedigi hareketi yapabildiler. Neyse, konumuz bu degildi.
Akvaryumun girsinde sizi Kanada'da yasayan cesitli balik cinslerinin yer aldigi bolmeler karsiliyor. Yanlarinda da o baliga ait ozelliklerin anlatildigi bilgilendirmeler mevcut.
Staley Park icindeki bu akvaryumda sadece deniz hayvanlarini degil, kurbaga, timsah, tropikal bazi kus turleri gibi farkli tur hayvanlari bir arada gormeniz mumkun.Tabi gormek isterseniz. Cunku o kadar kurbagayi ve larvalari sira sira gormek benim gibi bazi insanlar icin ilgi cekicilikten cok kasinti sebebi olabiliyor.
En unlu ev sahibi Beluga cinsi balina. Hatirlar misiniz, seneler once Aydin'da gorulen bir beyaz balina vardi (ki bu sebeple 'Aydin' olarak isimlendirilmisti). Bir ay kadar kadar her gun tv de haberlerde izliyorduk. O cins burada akvaryumun simgesi konumunda. Bu buyuk memelilerin maalesef havuzu yeteri kadar buyuk degil. Uzunlugundan bahsediyorum aslinda, derinligi bir hayli fazla. Alt kata inip camin arkasindan balinalarin 'suyun ustunden gorunmeyen ozel yasamlarini' dikizleyebiliyorsunuz.Ozellikle 'Cove' filmini izledikten sonra akvaryumlara, hayvanat bahcelerine bakisim degisti. Hayvanlarin kucuk kafeslerde/ havuzlarda tutulmasi hic adil degil. Hele de odullendirme yontemiyle aslinda dogalarinda olmayan, sadece insanlari eglendirmeye yarayan hareketler yaptirmak... Sonra da onlari 'akilli' olarak kodlamak. Neden? Cunku insanin istedigi hareketi yapabildiler. Neyse, konumuz bu degildi.
Akvaryumun bir programi var, oradan hangi cinsin, hangi saatte show'unun oldugunu gorebiliyor buna gore gezinizi planlayabiliyorsunuz. Biz su samuru, fok baligi, yunuslar ve yirtici kuslarin showlarini izledik. Ozellikle yunuslarin kucuk havuzlarinda yuzerken yanlarindan gecen egitimcileri gorunce, zihinlerindeki balik cagrisimina istinaden birden nasil deliye donduklerini gorduk. Tabi ki yunus, balina gibi hayvanlari gorebilmek, ozellikle kucuk cocuklar icin bir sans. Benim gibi okyanus meraklilari icin de bir zevk ama o kucuk havuzlar, ozgurluklerinin olmayisi, bambaska karakterlere burunmek zorunda kalmalari (ozellikle yunuslarin bir sure sonra bunalima girerek hasta olduklarini/ intihar ettiklerini bir belgeselde izlemistim) gibi nedenler bu tarz mekanlara karsi olmamiz gerektigini dusunduruyor. Haa, 'boyle dusunuyorsan neden gittin?' diyebilirsiniz. Olayin ironik kismi da bu! Karsiyim ama bu hayvanlari yakindan gorme sansini da kullanmak istiyorum.(Diger insanlar da oyle di mi?) Yumurta mi tavuk mu hikayesi gibi:(
Yirtici kuslarin show'u biraz korkutucuydu. Havuzun bir ucunda duran egitmen, diger uctaki kusun dikkatini cekmek icin eline bir solucan aliyor (ya da farkli bir yem) ve kusun bir bastan kendine dogru ucmasini sagliyor. Bu sirada tabi ki ayagindaki ipi cozuyorlar ve kus isterse istedigi yere ucabilir durumda oluyor! Izleyicilere de saldirabilir mesela. 'Solucanla mi ugrasicam burda kocaman gozler, yumusak etler var' diyebilir. Ki bu arada fotografta gorulen baykus yolunu sasirip tam bizim uzerimizdeki catida durdu. Gozler zaten korkunc, bir de egitmenin defalarca cagirmasina, solucan sallamasina ragmen gitmeyince korkulu saniyeler yasadik. Neyseki sonunda solucanina, pardon egitmenine ulasti. Kus uctan uca defalarca yol katederken bu arada ona ait ozellikleri dinliyorsunuz. Sahin, kartal, baykus gibi bir cok turu gormus olduk.
Kopekbaliklari ve vatozlara ait havuzu da gezdikten sonra akvaryum turumuz tamamlanmis oldu.
Bir satis taktigi olarak tek cikis kapisi bulunan bu mekandaki geziniz akvaryum hediyelik esya satis magazasinda son buluyor. Hediyelikler cok ucuz degil ama ozellikle cocuklarin ilgisini cekecek pelus hayvanlar ve egitici kitaplar orjinal. Tam cikarken gordugum bir cocuk, uzaktaki bir yasitina bagirarak 'elindeki oyuncak ne kadar?' sorusuna '18 dolar' yanitini alarak akvaryuma girdi. Annesinden ne isteyecegine karar vermis gibiydi:)
22 Eylül 2011 Perşembe
kisa kisa
- Ispanyol bir arkadasim 'Turkce flamenko muzik yapan grubu cok seviyorum' dediginde 'allah allah kimki?' diye dusunmustum. Sonradan aklima geldi 'Oyku-Berk' kardeslerden bahsediyormus. Bana bir de link yollamis, favori sarkisi 'Evlerinin onu boyali direk' :))
- Cok sansliyiz ki Avrupa'da (ya da cok yakininda) dogmusuz. Boylelikle dunyanin bir cok yerinde ne olup bittigini takip edebiliyoruz. Meksikalilar'in, Japonlar'in, Koreliler'in dunyada olup bitenden haberi yok. Turkiye'nin nerede oldugunu birakin, adini bile duymayanlar var. Sadece bizim ulkemiz icin de gecerli degil. Avrupa'nin sadece Italya, Ispanya ve Fransa'dan ibaret oldugunu sananlar var. Cumle icinde 'Avrupa' kelimesini kullanip 'goster' dendiginde daglara taslara bakanlar var. Ulkelerin baskentleri konusunda da felaketler. 'Seni en cok etkileyen kitap hangisi?' sorusuna '7 yasindayken okumustum ismini simdi hatirlayamadim' diyen 25 yasinda insan gordum yaa.. Uzun lafin kisasi bir cok ulkeyle kiyaslandiginda bizim genel kulturumuz gayet iyi, rahat uyuyabiliriz:)
- Ispanyolca'nin dunyada en yaygin konusulan ikinci dil oldugunu okumustum bir yerde. O kadar sanslilar ki... Gecen hafta okul arkadaslarimla bir yere gittik, fikra gibi, masada bir Ispanyol, bir Meksikali, bir Dominik Cumhuriyeti, bir de Ekvatorlu var, dordu de ayni dili konusuyor. Aksan ve kelime farkliliklari oldugunu soyluyorlar ama farkli cografyalardan, farkli insanlarin, kendi dillerinde birbilerini anlayabilmeleri cok hos. Sansima bir Azeri kardesim yoktu ki masada iki lafin belini kiralim:)
-Ozellikle Vancouver'da inanilmaz bir Asyali nufus yasiyor. Sadece egitim icin gelenlerden haric burada dogup buyuyenler cogunlukta. Hemen hepsi ailesinin konustugu dili (japonca, cince,vs) konusabiliyor ama okuyamiyor. Kendilerini de pek tabi Kanadali olarak goruyorlar. Amerika'da da durum ayni sanirim. S'ye bir tanidigi 'Biz Amerikalilar Turkiye'de cok sevilmiyoruz, degil mi? Oraya gidersek can guvenligimiz tehlikede mi olur?' diye sormus. Sacmalik su ki cocugun ailesi Cinli. Gozleri cekik oldugundan Turkiye'ye gitse herkes onu Cinli sanacak ve 'Amerikali' ligi bir tehdit (!) olmaktan cikacak. Vatandaslik bilinci guzel de, bunu goremiyor olmalari bana cok komik geliyor.
- Cok sansliyiz ki Avrupa'da (ya da cok yakininda) dogmusuz. Boylelikle dunyanin bir cok yerinde ne olup bittigini takip edebiliyoruz. Meksikalilar'in, Japonlar'in, Koreliler'in dunyada olup bitenden haberi yok. Turkiye'nin nerede oldugunu birakin, adini bile duymayanlar var. Sadece bizim ulkemiz icin de gecerli degil. Avrupa'nin sadece Italya, Ispanya ve Fransa'dan ibaret oldugunu sananlar var. Cumle icinde 'Avrupa' kelimesini kullanip 'goster' dendiginde daglara taslara bakanlar var. Ulkelerin baskentleri konusunda da felaketler. 'Seni en cok etkileyen kitap hangisi?' sorusuna '7 yasindayken okumustum ismini simdi hatirlayamadim' diyen 25 yasinda insan gordum yaa.. Uzun lafin kisasi bir cok ulkeyle kiyaslandiginda bizim genel kulturumuz gayet iyi, rahat uyuyabiliriz:)
- Ispanyolca'nin dunyada en yaygin konusulan ikinci dil oldugunu okumustum bir yerde. O kadar sanslilar ki... Gecen hafta okul arkadaslarimla bir yere gittik, fikra gibi, masada bir Ispanyol, bir Meksikali, bir Dominik Cumhuriyeti, bir de Ekvatorlu var, dordu de ayni dili konusuyor. Aksan ve kelime farkliliklari oldugunu soyluyorlar ama farkli cografyalardan, farkli insanlarin, kendi dillerinde birbilerini anlayabilmeleri cok hos. Sansima bir Azeri kardesim yoktu ki masada iki lafin belini kiralim:)
-Ozellikle Vancouver'da inanilmaz bir Asyali nufus yasiyor. Sadece egitim icin gelenlerden haric burada dogup buyuyenler cogunlukta. Hemen hepsi ailesinin konustugu dili (japonca, cince,vs) konusabiliyor ama okuyamiyor. Kendilerini de pek tabi Kanadali olarak goruyorlar. Amerika'da da durum ayni sanirim. S'ye bir tanidigi 'Biz Amerikalilar Turkiye'de cok sevilmiyoruz, degil mi? Oraya gidersek can guvenligimiz tehlikede mi olur?' diye sormus. Sacmalik su ki cocugun ailesi Cinli. Gozleri cekik oldugundan Turkiye'ye gitse herkes onu Cinli sanacak ve 'Amerikali' ligi bir tehdit (!) olmaktan cikacak. Vatandaslik bilinci guzel de, bunu goremiyor olmalari bana cok komik geliyor.
20 Eylül 2011 Salı
markette Turk esintisi vol.2
Vancouver'a gelirken Turk yemeklerini cok da ozlemeyecegimi biliyordum. Cunku sevgili arkadasim S ile kalacaktim ve kendisi cok hunerli bir ascidir. Universite donemimizde evinde cok kalmisligim, yemeklerini cok test etmisligim vardir. Evde lahmacun yapabiliyor oyle soyliyim yani:)
Ama evde hazirlayamayacagimiz seyler de var sonucta, cikolatalar, biskuviler, peynir cesitleri vs gibi.
Commercial Drive'daki Lubnan marketinden daha once de bahsetmistim. Iceriye girip bir suru Turk markasini orda gormek beni mutlu ediyor. Tamam 'Sabahat' markali bir lokumu belki hic almayacagim ama ulasacabilecegimi bilmek iyi hissetmemi sagliyor.
Dun S'nin de bos gunuydu ve kahvalti icin disari ciktik. Once Lubnan marketine ugrayip birer borek aldik.
Hazir gitmisken baska neler var diye de baktik tabi. Sadece kahvaltida degil aksamustu caylarinin yaninda da salcali ekmegi ne kadar sevdigimi arkadaslarim bilirler. Turkiye'deyken de aldigim ajvari rafta gorunce hemen aldik tabi. (Anneminki kadar olmasa da gercekten lezzetli.)
Haftasonu kahvaltilarinin vazgecilmez ogesi nedir? Yumurta? Evet dogru ama baska? Sucuk tabi ki! Marketin sahibi Turk markalarinin yanisira kendi yaptigi sucugu satiyor. S daha once yemis, begendigi icin iki kangal aldik. Oglen yemege vaktimiz yoktu, aksam yemegimiz de hazirdi ama aklimiz sucukta kaldi. Naapsak derken gecenin 10'unda cayin yanina katik arama bahanesiyle salcali-sucuklu bir tost yaptik. Tatlisiz olmaz diyerek de yine bugun aldigimiz Turk atistirmaliklari da yanina koyarak herseyden once gozumuzu doyurmus olduk. Gecenin 10'u filan demedik, tabi ki yedik:)
Ozledigim ve burada bulamadigim seyler de var maalesef. Listenin en basinda gevrek ve boyoz geliyor. Hos Istanbul'da da boyoz yoktu ancak Izmir'den gelen arkadaslarimiz sayesinde nefsimizi koreltiyorduk. Gevrek yerine de simit acligimi bastiriyordu. Pastane simitlerine benzer seyler burada var ama tadi ayni degil. Bir de peynirler var ozledigim; koyun, tulum... 'Aman canim bunlar olmadan yasayamaz misin?' derseniz tabi ki yasiyorum. Olsa fena mi olurdu listesi bu.
NOT: Komsumuzun bahcesinde aycicegi var. Arada S ile konusuyorduk 'gidip cigdem toplasak mi?' diye. Sanki kadin bizi duymus gibi gecen gun S'ye aycicegi vermis. Ne ise yaradigini da bilmiyor yazik 'bir gun cocugun teki yerken gordum, nasil yeniyor bilmiyorum ama seviyorsan sana veriyim' demis. S de havada kapmis tabi. Tadi ve goruntusu kesinlikle ayni degil. Hatta ben begenmedim bile. Peki fotografta gorunen bu boslugu kim olusturdu derseniz: S! Icinden orumcek cikmasaydi tamamini bitirecekti, yazik oldu:))
Ama evde hazirlayamayacagimiz seyler de var sonucta, cikolatalar, biskuviler, peynir cesitleri vs gibi.
Commercial Drive'daki Lubnan marketinden daha once de bahsetmistim. Iceriye girip bir suru Turk markasini orda gormek beni mutlu ediyor. Tamam 'Sabahat' markali bir lokumu belki hic almayacagim ama ulasacabilecegimi bilmek iyi hissetmemi sagliyor.
Dun S'nin de bos gunuydu ve kahvalti icin disari ciktik. Once Lubnan marketine ugrayip birer borek aldik.
Hazir gitmisken baska neler var diye de baktik tabi. Sadece kahvaltida degil aksamustu caylarinin yaninda da salcali ekmegi ne kadar sevdigimi arkadaslarim bilirler. Turkiye'deyken de aldigim ajvari rafta gorunce hemen aldik tabi. (Anneminki kadar olmasa da gercekten lezzetli.)
Haftasonu kahvaltilarinin vazgecilmez ogesi nedir? Yumurta? Evet dogru ama baska? Sucuk tabi ki! Marketin sahibi Turk markalarinin yanisira kendi yaptigi sucugu satiyor. S daha once yemis, begendigi icin iki kangal aldik. Oglen yemege vaktimiz yoktu, aksam yemegimiz de hazirdi ama aklimiz sucukta kaldi. Naapsak derken gecenin 10'unda cayin yanina katik arama bahanesiyle salcali-sucuklu bir tost yaptik. Tatlisiz olmaz diyerek de yine bugun aldigimiz Turk atistirmaliklari da yanina koyarak herseyden once gozumuzu doyurmus olduk. Gecenin 10'u filan demedik, tabi ki yedik:)
Ozledigim ve burada bulamadigim seyler de var maalesef. Listenin en basinda gevrek ve boyoz geliyor. Hos Istanbul'da da boyoz yoktu ancak Izmir'den gelen arkadaslarimiz sayesinde nefsimizi koreltiyorduk. Gevrek yerine de simit acligimi bastiriyordu. Pastane simitlerine benzer seyler burada var ama tadi ayni degil. Bir de peynirler var ozledigim; koyun, tulum... 'Aman canim bunlar olmadan yasayamaz misin?' derseniz tabi ki yasiyorum. Olsa fena mi olurdu listesi bu.
NOT: Komsumuzun bahcesinde aycicegi var. Arada S ile konusuyorduk 'gidip cigdem toplasak mi?' diye. Sanki kadin bizi duymus gibi gecen gun S'ye aycicegi vermis. Ne ise yaradigini da bilmiyor yazik 'bir gun cocugun teki yerken gordum, nasil yeniyor bilmiyorum ama seviyorsan sana veriyim' demis. S de havada kapmis tabi. Tadi ve goruntusu kesinlikle ayni degil. Hatta ben begenmedim bile. Peki fotografta gorunen bu boslugu kim olusturdu derseniz: S! Icinden orumcek cikmasaydi tamamini bitirecekti, yazik oldu:))
15 Eylül 2011 Perşembe
is bulma isi
Dunyadaki en zor ve en acili surec heralde. Hani sadece bekleme kismi olsa neyse de... Oncesinde cv hazirla, IK sitelerinde hesap olustur, araci kurumlara basvur, vs.
Cv hazirlamak diyip de gecmemek lazim. El yazisiyla yazildiginda 1 sayfaya sigan bilgi icin, hangi font daha resmi, puntosu kac olsun, cizgi ile mi daha iyi kutucuk mu kullansam? sorulariyla ugrasmak bile saatler aliyor. Hele bir de reklam ajansi gibi, resmiyet yerine yaraticilik gerektiren bir sektore basvuruyorsaniz bu sefer sadece egitim ve is deneyimi bilgilerini yazmak yetmiyor, bunlari anlatmanin 'dahiyane' bir fikrini bulmaniz gerekiyor(mus)! (Aslinda bu konuda anlatilacak cok sey var. Bence cv, cv gibi olmali. Sirf cv'si beyaz a4 oldugu icin ise alinmayan reklam yazarlarinin varligini bildigimden, durum bana aptalca geliyor ama konumuz bu degil )
Vancouver'daki hayatimi kolaylastiracagina inandigimdan iki haftadir is ariyordum. Calisabilecegim alanlar da garsonluk, baristalik ya da kasiyerlik olur diye dusundugumden cok basit bir cv hazirlamistim acikcasi. Fakat K, bu cv ile hic bir yere kabul edilmeyecegime inandigindan (ki kendisi IT Manager'dir) kendi cv sine benzer, tabi ki bilgiler bana ait olmak uzere, yeni bir tane hazirlamama yardimci oldu. Basvuracagim pozisyonlar goz onune alindiginda reklam ajansi tecrubemi az tutarak acikladik. Universitede part time calistigim kasiyerligi ise dunyanin en zor ve en onemli isi gibi satirlarca anlattim:) Sonuc; 4 gorusme 3 kabul:))
Nasil oldu derseniz; soyleki; ilk gittigim yer yeni acilacak bir hamburgerciydi. Kendimi cennette hissedecegim, yasasin derken maalesef isi alamadim. Ikinci gorustugum yerden 1 saatlik calismanin ardindan istifa ettim. Turkiye'deyken sinirlendigimde arada soylerdim, 'simdi bilgisayari-telefonu kirip su kapidan cikacagim' diye. Tabi hic yapamadim. Ondan bu istifa manevi tatmin acisindan iyi geldi:))
Ikinci gorusmem bir pizzacida kasiyerlik pozisyonuydu. Gorusmeyi yaptigim kisi de Turk oldugu icin olabilir, isi aldim. Ertesi gun de burda cok unlu, Starbucks gibi bir kahve zincirinden aradilar. Barista olmayi daha cok istiyordum aslinda ama calisma sartlari cok agirdi. Olumlu yanit vermelerine karsin pizzaciyi sectim.
Iki gundur, 3 saat olmak uzere egitimim basladi. Farkli bir deneyim. Insanlar cok anlayisli bir kere. Yeni oldugumu anlayanlar gulumseyerek elindeki bozukluklari bahsis kutusuna atiyor. Egitim aldigim kiz 'sen gelene kadar bir kisi bile bahsis vermemisti' dedi. Rolumu iyi oynarsam bahsislerimle ev alabilirim diye dusunuyorum... Yok yok o kadar degil , soyle spor bi araba olur:)) Iki gun sonunda bahsislarden 3.25 dolar kazandim (3 kisiye bolusturuluyor), 5 olunca loto oynayacagim, parayi katlamak benim elimde sonucta:)
NOT: Annemler 'sen maasini kirdigin bardaga, tabaga yatirirsin' diyorlar ne kadar sakar oldugumu bildiklerinden ama neyseki hepsi plastik ya da karton. Risk cok az.Fakat bugun pizzayi alirken yuzumu sicak tepsiye yapistiriyordum az kalsin ki, bu felaketim olurdu. Haa bir de sozunu etmeye cok degmez ama, tam 'ay ne guzel de paketledim' derken musteriye verdigim anda iki dilimi kese kagidindan dusen bir siparis var ki, gunun sakarlik listesine ikinci siradan giris yapti:)
Cv hazirlamak diyip de gecmemek lazim. El yazisiyla yazildiginda 1 sayfaya sigan bilgi icin, hangi font daha resmi, puntosu kac olsun, cizgi ile mi daha iyi kutucuk mu kullansam? sorulariyla ugrasmak bile saatler aliyor. Hele bir de reklam ajansi gibi, resmiyet yerine yaraticilik gerektiren bir sektore basvuruyorsaniz bu sefer sadece egitim ve is deneyimi bilgilerini yazmak yetmiyor, bunlari anlatmanin 'dahiyane' bir fikrini bulmaniz gerekiyor(mus)! (Aslinda bu konuda anlatilacak cok sey var. Bence cv, cv gibi olmali. Sirf cv'si beyaz a4 oldugu icin ise alinmayan reklam yazarlarinin varligini bildigimden, durum bana aptalca geliyor ama konumuz bu degil )
Vancouver'daki hayatimi kolaylastiracagina inandigimdan iki haftadir is ariyordum. Calisabilecegim alanlar da garsonluk, baristalik ya da kasiyerlik olur diye dusundugumden cok basit bir cv hazirlamistim acikcasi. Fakat K, bu cv ile hic bir yere kabul edilmeyecegime inandigindan (ki kendisi IT Manager'dir) kendi cv sine benzer, tabi ki bilgiler bana ait olmak uzere, yeni bir tane hazirlamama yardimci oldu. Basvuracagim pozisyonlar goz onune alindiginda reklam ajansi tecrubemi az tutarak acikladik. Universitede part time calistigim kasiyerligi ise dunyanin en zor ve en onemli isi gibi satirlarca anlattim:) Sonuc; 4 gorusme 3 kabul:))
Nasil oldu derseniz; soyleki; ilk gittigim yer yeni acilacak bir hamburgerciydi. Kendimi cennette hissedecegim, yasasin derken maalesef isi alamadim. Ikinci gorustugum yerden 1 saatlik calismanin ardindan istifa ettim. Turkiye'deyken sinirlendigimde arada soylerdim, 'simdi bilgisayari-telefonu kirip su kapidan cikacagim' diye. Tabi hic yapamadim. Ondan bu istifa manevi tatmin acisindan iyi geldi:))
Ikinci gorusmem bir pizzacida kasiyerlik pozisyonuydu. Gorusmeyi yaptigim kisi de Turk oldugu icin olabilir, isi aldim. Ertesi gun de burda cok unlu, Starbucks gibi bir kahve zincirinden aradilar. Barista olmayi daha cok istiyordum aslinda ama calisma sartlari cok agirdi. Olumlu yanit vermelerine karsin pizzaciyi sectim.
Iki gundur, 3 saat olmak uzere egitimim basladi. Farkli bir deneyim. Insanlar cok anlayisli bir kere. Yeni oldugumu anlayanlar gulumseyerek elindeki bozukluklari bahsis kutusuna atiyor. Egitim aldigim kiz 'sen gelene kadar bir kisi bile bahsis vermemisti' dedi. Rolumu iyi oynarsam bahsislerimle ev alabilirim diye dusunuyorum... Yok yok o kadar degil , soyle spor bi araba olur:)) Iki gun sonunda bahsislarden 3.25 dolar kazandim (3 kisiye bolusturuluyor), 5 olunca loto oynayacagim, parayi katlamak benim elimde sonucta:)
NOT: Annemler 'sen maasini kirdigin bardaga, tabaga yatirirsin' diyorlar ne kadar sakar oldugumu bildiklerinden ama neyseki hepsi plastik ya da karton. Risk cok az.Fakat bugun pizzayi alirken yuzumu sicak tepsiye yapistiriyordum az kalsin ki, bu felaketim olurdu. Haa bir de sozunu etmeye cok degmez ama, tam 'ay ne guzel de paketledim' derken musteriye verdigim anda iki dilimi kese kagidindan dusen bir siparis var ki, gunun sakarlik listesine ikinci siradan giris yapti:)
11 Eylül 2011 Pazar
Police Museum
1932'de insa edilen bu bina 1986 yilinda muze olarak kullanilmaya baslanmis. Icinde bulunan otopsi bolumunde,Vancouver'a yaptigi gezi sirasinda vefat eden Errol Flynn'in de otopsisi yapilmis. Sirf bu sebeple bile pek cok turistin ziyaret ediyormus.
Muzede, gecmisten gunumuze kullanilmis polis giysileri, polis araclarinin mini modelleri, icinde fotograf cektirebileceginiz kucuk de bir nezarethane var. Benim asil ilgimi ceken bolum Vancouver sokaklarindan, suclulardan toplanmis 'silahlar' in sergilendigi kisim. Favorim ise her tarafina sivri bicaklar yerlestirilmis deri cizmeler oldu. Bomba kalemler, kor edici spreyler, bizim doner bicagi dedigimiz uzun bicaklar, neler neler...Bu kadar sessiz, sakin bir sehirden boyle degisik kesici-delici aletler cikiyorsa Istanbul'da bir muze yapilsa kimbilir neler sergilenir diye dusundum:)
Otopsi odasina giden yolda ise Vancouver'in unlu katillerinin hikayelerine yer verilmis. Olay yerinde cekilen fotograflar ve kullanilan cinayet aletlerinin, temsili maketlerin kullanildigi cam bolmeler var. Zamaninin en onemli davalardan biri 'Milkshake katili' imis. Karisini arsenikli milkshake ile olduren adamin sonrasinda nasil yakalandigi da anlatiliyor.
Otopsi odasi en son 1995 yilinda kullanilmis. Bir duvarinda cesitli organlar/organ parcalari sergileniyor. Icinden kursun gecmis kalp, yetiskin kafatasi, ceninler, bebek bobregi,... Diger duvarda ise suclulari tespit etmeye yarayan bocekler, sinekler, sac teli ornekleri bulunuyor. Kapidan cikarken hemen yaninda asili olan Errol Flynn'in fotografini gorebilir ve otopsi raporunu da okuyabilirsiniz.
5 Eylül 2011 Pazartesi
Los Angeles gezi notlari / 5.ve son gun
Son gunumuz Hollywood ve Venice Beach'e ayrildi.
LA'e gelen her turist gibi biz de Hollywood Boulevard'a gidip kaldirimlardaki yildizlara baktik! Cumleyi okurken siz de garipligin farkina varmissinizdir olay gercekten de bundan ibaret. Turistleri cekmek icin uydurulmus bir 'olay'. Yol boyunca karsilikli iki kaldirima unlu yonetmenler,oyuncular, sarkicilar,cizgi film karakterleri ve muzisyenleri temsilen birer yildiz yapilmis, hepsi bu. Herkes yere baktigindan birbirine carpma tehlikesi yasayarak yuruyen yuzlerce insan da orada. Bir de en sevdiginiz unluye ait yildizin onunde durup fotograf cektiriyorsunuz ki bu en safcasi. Ha kagida adini yazmissin fotograf cektirmissin ha kaldirima yatmissin ne farki var ki sanki. Ama yapmadim mi? Yaptim:) Bir fotograf cektirmeden donen carpiliomus dediler, inandim:)
Siz kaldirimda yururken birileri yaniniza gidip 'unlulerin evlerini gormek ister misiniz?' diyerek duzenledikleri tura sizi davet ediyorlar. Brosuru alip kendimiz gezmeyi dusunduk ama adam yillarin Hollywood tur duzenleyicisi tabi, yemedi, brosuru geri istedi:)
Ayni yol uzerinde Kodak Theatre ve Roosevelt Hotel'i de gorebilirsiniz. Ki yildizlardan daha ilginc bence.
Cevredeki hediyelik esya dukkanlarinda hemen hemen hic orjinal bir sey gormedim diyebilirim. Tshirtler, muglar, anahtarlik ve magnetler cok siradan. Buna ragmen de pahali.
Buraya kadar gelmisken Chineese Theatre'a gidip unlulerin ayak ve el izlerini gormeden olmaz tabi. En cok ragbet Marilyn Monroe'ya. George Coloney'nin de ayaklari cok buyukmus, onu ogrendik.
Gunlerdir burger harici yiyebilecek bir seyler bulabilmek icin inanilmaz caba sarfediyoruz. Insanlarin neden bu kadar obez oldugunu anlamak kolay, burgercilar disinda etrafta restaurant yok. Resmen peynirli kuru tostu ozler olduk. Venice'e gitmeden once yemek isini de halledelim istedigimizden yururken surekli etrafa, yemek alternatiflerine bakarken cok guzel bir yer bulduk; Sandella's Flatbread Cafe. Iceride bizim tosta benzer flatbradler, tortillalar ve oyle kucuk bir yerden beklenmeyecek kadar guzel pizzalar var. (Walk of Fame boyunca yururken hemen yol uzerinde oldugundan rahatlikla bulabilirsiniz.)
Guzelce karnimizi da doyurduktan sonra, hava da hala sicakken Venice Beach'e, bu sefer yuzmeye gittik. Evet yine serindi, dalgalar yine buyuktu ama azimliydik ve okyanus tecrubesine nail olduk sonunda. O dalgalarda yuzmek pek mumkun olmadi ama daldik, islandik, agustosun sonunda deniz sezonu acip ayni anda da kapattik:)
Gecirdigimiz 1 saatin sonunda dus alip kabinlerde uzerimizi degistirerek LA maceramizi sonlandirmak uzere havaalanina gittik. Plajda ne kadar dus alinir, uste basa ne kadar dikkat edilirse oyle hayal edin. Ucaga girmek icin sirada beklerken, o vaziyette, lise yillarimin bayildigim dizisi Dawson's Creek'teki Jashua Jackson'i gormek tam bir yikimdi oldu. K'ye, JJ'in yanina gidip fotograf cektirmek istedigimi soylesem ne olur?' dedim. 'Bir cok unlu bundan rahatsiz olur' seklinde cevap verdiginden bekledigi destegi alamayan ben, sadece tanidigimi belli edecek sekilde bakmakla yetindim. Zaten kocaman sapkasi vardi, bir tek ben tanidim sanirim. Isin komigi adam gidip K ve S'nin arkasina oturdu. Bense en arka koltuktan yol boyunca ensesine bakip wc'ye gitmesini bekledim ama olmadi.
LA'e gelen her turist gibi biz de Hollywood Boulevard'a gidip kaldirimlardaki yildizlara baktik! Cumleyi okurken siz de garipligin farkina varmissinizdir olay gercekten de bundan ibaret. Turistleri cekmek icin uydurulmus bir 'olay'. Yol boyunca karsilikli iki kaldirima unlu yonetmenler,oyuncular, sarkicilar,cizgi film karakterleri ve muzisyenleri temsilen birer yildiz yapilmis, hepsi bu. Herkes yere baktigindan birbirine carpma tehlikesi yasayarak yuruyen yuzlerce insan da orada. Bir de en sevdiginiz unluye ait yildizin onunde durup fotograf cektiriyorsunuz ki bu en safcasi. Ha kagida adini yazmissin fotograf cektirmissin ha kaldirima yatmissin ne farki var ki sanki. Ama yapmadim mi? Yaptim:) Bir fotograf cektirmeden donen carpiliomus dediler, inandim:)
Siz kaldirimda yururken birileri yaniniza gidip 'unlulerin evlerini gormek ister misiniz?' diyerek duzenledikleri tura sizi davet ediyorlar. Brosuru alip kendimiz gezmeyi dusunduk ama adam yillarin Hollywood tur duzenleyicisi tabi, yemedi, brosuru geri istedi:)
Ayni yol uzerinde Kodak Theatre ve Roosevelt Hotel'i de gorebilirsiniz. Ki yildizlardan daha ilginc bence.
Cevredeki hediyelik esya dukkanlarinda hemen hemen hic orjinal bir sey gormedim diyebilirim. Tshirtler, muglar, anahtarlik ve magnetler cok siradan. Buna ragmen de pahali.
Buraya kadar gelmisken Chineese Theatre'a gidip unlulerin ayak ve el izlerini gormeden olmaz tabi. En cok ragbet Marilyn Monroe'ya. George Coloney'nin de ayaklari cok buyukmus, onu ogrendik.
Guzelce karnimizi da doyurduktan sonra, hava da hala sicakken Venice Beach'e, bu sefer yuzmeye gittik. Evet yine serindi, dalgalar yine buyuktu ama azimliydik ve okyanus tecrubesine nail olduk sonunda. O dalgalarda yuzmek pek mumkun olmadi ama daldik, islandik, agustosun sonunda deniz sezonu acip ayni anda da kapattik:)
Gecirdigimiz 1 saatin sonunda dus alip kabinlerde uzerimizi degistirerek LA maceramizi sonlandirmak uzere havaalanina gittik. Plajda ne kadar dus alinir, uste basa ne kadar dikkat edilirse oyle hayal edin. Ucaga girmek icin sirada beklerken, o vaziyette, lise yillarimin bayildigim dizisi Dawson's Creek'teki Jashua Jackson'i gormek tam bir yikimdi oldu. K'ye, JJ'in yanina gidip fotograf cektirmek istedigimi soylesem ne olur?' dedim. 'Bir cok unlu bundan rahatsiz olur' seklinde cevap verdiginden bekledigi destegi alamayan ben, sadece tanidigimi belli edecek sekilde bakmakla yetindim. Zaten kocaman sapkasi vardi, bir tek ben tanidim sanirim. Isin komigi adam gidip K ve S'nin arkasina oturdu. Bense en arka koltuktan yol boyunca ensesine bakip wc'ye gitmesini bekledim ama olmadi.
3 Eylül 2011 Cumartesi
Los Angeles gezi notlari / 4.gun
Her sabah erkenden kalkip yollara dusmemiz sonucu olusan yogunlugum 4.gun son buldu, saat 13.00'e kadar uyudum! S ve K ise Disneyland'e gidip California Adventures'i gezdiler. (Bizim bir gunluk biletimiz bu bolume girisi kapsamiyordu. Onlar iki gunluk giris almislardi.)
Yakinlarimizda bir suru plaj oldugunu biliyorduk ama nasil gidilecegini bilmedigimizden internette biraz arastirma yaptik. Ardindan resepsiyondaki gorevliyle konusup emin olmak istedim. En yakindaki Harbour Beach'in sorfculer icin ideal oldugunu, Venice Beach'te ise sorfun yanisira yuzulebildigini soylediler. Boylelikle guzergahimiz belli oldu:Venice Beach! Disneyland'in giris kapisinin ordaki otobus duraklarindan binilecek bir otobusle yolun buyuk kismini tamamliyor ardindan otobusu degistirerek ulasabiliyorsunuz. 1 saat 15 dakikalik bir yolculuk toplamda.
Guzel yemegin ardindan ertesi gun tekrar Venice Beach'e gelmek ama bu sefer okyanusta yuzebilmek uzere plan yaptiktan sonra otelimizin yolunu tuttuk.
NOT: Disneyland meraklilarina not sadece bir gun icin giris alacaksaniz S California Adventures'i tercih etmemenizi oneriyor cunku bizim ilk gunku gezimiz daha eglenceliymis. Fakat Disneyland'a giden herkesin soyledigi gibi bu bolumdeki en guzel ride 'Twillight Zone'mus. Ilgilenenlere onerilir.
Yakinlarimizda bir suru plaj oldugunu biliyorduk ama nasil gidilecegini bilmedigimizden internette biraz arastirma yaptik. Ardindan resepsiyondaki gorevliyle konusup emin olmak istedim. En yakindaki Harbour Beach'in sorfculer icin ideal oldugunu, Venice Beach'te ise sorfun yanisira yuzulebildigini soylediler. Boylelikle guzergahimiz belli oldu:Venice Beach! Disneyland'in giris kapisinin ordaki otobus duraklarindan binilecek bir otobusle yolun buyuk kismini tamamliyor ardindan otobusu degistirerek ulasabiliyorsunuz. 1 saat 15 dakikalik bir yolculuk toplamda.
Bindigimizde emin olmak icin bir de sofore soralim dedik, o da bize yuzmek icin Hannington Beach'in daha guzel oldugunu soyleyince biraz karistik tabi. Ustune ustluk onerdigi plaja gitmek icin binecegimiz ikinci otobusu 20 dakika bekleyip toplam 1 saat 45 dakikalik yol gitmemiz gerekiyordu. 'Pek vaktimiz yok o yuzden biz simdilik Venice'e gidelim, begenmezsek Hannington'a geceriz' deyince bize 1 gunluk bus pass verip, sessizce 'alin bunu, ihtiyaciniz olur' dedi. Inanamadim cunku normal sartlarda almak isteseydik 5 dolar odememiz gerekiyordu. Biz tek gidis icin sadece 1.25 odedik. Sanirim yardim isteyen caresiz insan rolunu cok iyi oynuyorum ki odullendiriliyorum:) Tesekkur ettikten sonra yerimize gectik. Uzuun bir yolculuk sonrasi otobus degistirecegimiz duraga geldigimizde S aradi ve Disneyland'de islerinin bittigini soyledi. Onlar da plaja gelmek isteyince 1 saat kadar bulundugumuz yerde onlari bekledik. E tabi zaman akti, hava hafiften serinledi. Venice Beach'e geldigimizde dalgalar bir hayli buyumustu, gunes batiyordu. O havada okyanus suyuna girmeye kimse cesaret edemeyince kisa bir yuruyus sonrasi yemek yemek icin yer bakmaya basladik.
Plaja giden yolda sagli sollu bir cok alternatif mevcut; Kebap, Thai mutfagi, burger house, gibi. Icinde kuyruk olan dondurmaci ve ici tika basa insan dolu bir kac bar da var. Tum yolu gezdikten sonra C&O Trattoria isimli bir Italyan restoraninda karar kildik. Iyki de girmisiz cunku hem porsiyonlar cok doyurucuydu hem de ambians superdi. Saat tam olarak kacti bilmiyoum ama ozel saatte gitmisiz sanirim cunku once masalara 'That's Amore' sarkisinin sozleirnin yazili oldugu kagitlar dagitildi. Ardindan baslayan muzikle birlikte herkes bu sarkiyi soyledi. Biter bitmez de tum garsonlar masalari gezip her bir masanin serefine kadeh kaldirdi.Guzel yemegin ardindan ertesi gun tekrar Venice Beach'e gelmek ama bu sefer okyanusta yuzebilmek uzere plan yaptiktan sonra otelimizin yolunu tuttuk.
NOT: Disneyland meraklilarina not sadece bir gun icin giris alacaksaniz S California Adventures'i tercih etmemenizi oneriyor cunku bizim ilk gunku gezimiz daha eglenceliymis. Fakat Disneyland'a giden herkesin soyledigi gibi bu bolumdeki en guzel ride 'Twillight Zone'mus. Ilgilenenlere onerilir.
30 Ağustos 2011 Salı
Los Angeles gezi notlari / 3. gun
Gezimizin 3.gununu Universal Studios'a ayirdik.
Sabah 9.30 gibi ordaydik. Ayni Disneyland'daki gibi her show'un bekleme suresi yol boyunca yer alan elektronik tablolarda yaziyor. Boylelikle gezinizi ona gore planliyor minimum zaman kaybi yasiyorsunuz.
Ilk olarak Mummy ride ile basladik gune. Siddetle tavsiye ederim. O kadar eglenceliydi ki gun boyunca toplam 3 kez bindik.
Hemen karsisindaki Jurassic Park'taki dinazor maketleri inanilmaz. Robot mu demeliyim bilmiyorum cunku hareketleri gercek gibi, muntazam. Bu ride'da one oturanlari islak bir supriz bekliyor, arka koltuklari tercih etmenizi oneririm. Ayrica ogle saatlerinde binilmesi kiyafetlerin kurumasi aicisindan da iyi olur.
Simpson's, Shrek 4d gibi ride ve showlarin yanisira Studio Tour da cok eglenceli. Film ve dizilerin cekildigi setleri gezebiliyor, 'Gelece Donus' filminin unutulmaz sahnesinin cekildigi saatli binayi (su an saati cikarilmis olsa da) gorebiliyorsunuz. Ayrica tur rehberi gordugunuz her binanin kac yilinda hangi filmde kullanildigini anlatirken ekranlardan da o sahnelere ait goruntuleri izliyorsunuz. Setler o kadar gercekci ki bu kadar yakindan bile ayirt edemediginiz sahteligi filmde anlayamamis olmaniz garip gelmiyor.
Gece donus yolunda o sokak yine cok hareketliydi. Aksam yemegi yiyenler, hediyelik esya dukkanlarindan alisveris yapanlar. Ben bir tshirt disina hic bir sey almadim cunku anahtarlik ya da magnet gibi kucuk hediyelikler bile gercekten pahali. Bir magnet fiyatina gunes gozlugu satiyorlar bu nasil bir mantik onu cozemedim ama...
'Yine ayni yerde yemek yemeyelim, otelin cevresinde yeni restaurantlar kesfedelim' fikriyle Universal Studios'tan ayrilip Anaheim'a donduk. Ay donmez olaydik:) Boyle tuistik bir yerde o kadar sinirli secenek varmis ki. Hamburger yemek istemediginiz geriye bir meksika restaurani bir de sabaha kadar acik sandvic mekanlari kaliyor. Atmiyorum tam bir saat kucucuk Anaheim'da donup durduk.Artik acliktan mayismisken saat 11'de Bubba Gump diye bir yer bulduk. Deniz urunleri varmis, bu saatte kizartma olur mu filan da demedik zaten:) Iyki de dememisiz cunku cok supriz bir yerdi. Tam happy hour'a denk geldigimiz icin fiyatlar da yari yariyaydi. O kadar da acikmisiz ki sogan halkasi, kalamar, patates kizartmasi, kanat ne varsa istedik:) Hepsi de cok guzel soslarla birlikte geliyor.
Konsept Forrest Gump uzerine kurulmus. Hemen yan tarafta bir de hediyelik esya dukkanlari var, orda Forrest Gump tshirtleri, bardaklari vs satiliyor. Sonradan internette arastirdim, dunyanin bir cok yerinde subesi olan bir franchise'mis.En orjinal fikir de filmin afisinde yer alan dekorun aynisinin girise kurulmis olmasi. Uzerinde kitaplar olan bir bank, icine kendi ayaklarinizi sokup fotograf cektirebileceginiz Forrest Gump ayakkabilari yer aliyor. Velhasil guzel bir tecrube, ucuz hesap, e daha ne olsun:) Insana 'bir krediye bakar Turkiye'ye donunce bu ise giriyorum' filan dedirtiyor:)
Sabah 9.30 gibi ordaydik. Ayni Disneyland'daki gibi her show'un bekleme suresi yol boyunca yer alan elektronik tablolarda yaziyor. Boylelikle gezinizi ona gore planliyor minimum zaman kaybi yasiyorsunuz.
Ilk olarak Mummy ride ile basladik gune. Siddetle tavsiye ederim. O kadar eglenceliydi ki gun boyunca toplam 3 kez bindik.
Hemen karsisindaki Jurassic Park'taki dinazor maketleri inanilmaz. Robot mu demeliyim bilmiyorum cunku hareketleri gercek gibi, muntazam. Bu ride'da one oturanlari islak bir supriz bekliyor, arka koltuklari tercih etmenizi oneririm. Ayrica ogle saatlerinde binilmesi kiyafetlerin kurumasi aicisindan da iyi olur.
Simpson's, Shrek 4d gibi ride ve showlarin yanisira Studio Tour da cok eglenceli. Film ve dizilerin cekildigi setleri gezebiliyor, 'Gelece Donus' filminin unutulmaz sahnesinin cekildigi saatli binayi (su an saati cikarilmis olsa da) gorebiliyorsunuz. Ayrica tur rehberi gordugunuz her binanin kac yilinda hangi filmde kullanildigini anlatirken ekranlardan da o sahnelere ait goruntuleri izliyorsunuz. Setler o kadar gercekci ki bu kadar yakindan bile ayirt edemediginiz sahteligi filmde anlayamamis olmaniz garip gelmiyor.
Cok detay verip suprizleri bozmak istemem ama turun en guzel yanindan biri de film hilelerini gostermeleri; otomobillerinin nasil yandigi, nasil takla attigi ya da bir sokagin/ metronun nasil sular altinda kaldigi. Bi taraftan hayranlikla bir taraftan da 'yahu bu sular bana dogru mu geliyor' diye tirsarak izliyorsunuz.
Tur bitmeden bir de King Kong 3d show izliyorsunuz ki gerceklik hissinin yine korku ogeleri barindirdigini soyleyebilirim.
Turdan sonra WaterWorld isimli inanilmaz bir show'u izledik. Efektler, patlamalar filan superdi.
Oyuncularin tamami profesyonel. Desperate Housewifes, CSI:NY gibi unlu dizilerde oynamislar. Show bitiminde disarida onlarla da fotograf cektirebiliyorsunuz. Kotu adamlardan bir tanesiyle fotograf cekilirken Turkiye'den geldigimizi ogrenince yelegindeki Turk bayrakli igneyi gosterdi. Digeri de 'aa biliyorum hindili sandvic' gibi aptal bir espri yapti.'Nasi yani ?' diyince 'ozur dilerim espri yaptim' seklinde konuyu toparladi.
Bilmiyorum farkediyor musunuz ama hic kahvaltidan bahsetmiyorum. LA seyehatimiz boyunca hic kahvalti etmedik. Sabah erkenden yollara dokulup yemekle olan irtibatimizi oglen sagliyoruz. Disneyland'de oldugu gibi Universal Studios icinde yer alan restaurant ve cafeler pahali. Otoparktan U.S'un kapisina kadar olan alanda da bir suru alternatif var' hem fiyatlari daha uygun, tavsiye ederim.
'Yine ayni yerde yemek yemeyelim, otelin cevresinde yeni restaurantlar kesfedelim' fikriyle Universal Studios'tan ayrilip Anaheim'a donduk. Ay donmez olaydik:) Boyle tuistik bir yerde o kadar sinirli secenek varmis ki. Hamburger yemek istemediginiz geriye bir meksika restaurani bir de sabaha kadar acik sandvic mekanlari kaliyor. Atmiyorum tam bir saat kucucuk Anaheim'da donup durduk.Artik acliktan mayismisken saat 11'de Bubba Gump diye bir yer bulduk. Deniz urunleri varmis, bu saatte kizartma olur mu filan da demedik zaten:) Iyki de dememisiz cunku cok supriz bir yerdi. Tam happy hour'a denk geldigimiz icin fiyatlar da yari yariyaydi. O kadar da acikmisiz ki sogan halkasi, kalamar, patates kizartmasi, kanat ne varsa istedik:) Hepsi de cok guzel soslarla birlikte geliyor.
Konsept Forrest Gump uzerine kurulmus. Hemen yan tarafta bir de hediyelik esya dukkanlari var, orda Forrest Gump tshirtleri, bardaklari vs satiliyor. Sonradan internette arastirdim, dunyanin bir cok yerinde subesi olan bir franchise'mis.En orjinal fikir de filmin afisinde yer alan dekorun aynisinin girise kurulmis olmasi. Uzerinde kitaplar olan bir bank, icine kendi ayaklarinizi sokup fotograf cektirebileceginiz Forrest Gump ayakkabilari yer aliyor. Velhasil guzel bir tecrube, ucuz hesap, e daha ne olsun:) Insana 'bir krediye bakar Turkiye'ye donunce bu ise giriyorum' filan dedirtiyor:)
26 Ağustos 2011 Cuma
Los Angeles gezi notlari / 2.gun
LA Disneyland Anaheim'da. Buraya yakin cok sayida otel var. Eger Disneyland'a 2 ya da daha fazla gun girmeyi planliyorsaniz kesinlikle otelinizi bu bolgeden secmenizi oneririm. Kaldigimiz otelden 5 dakikalik yurume mesafesiyle Disneyland'a ulasmak, yoruldugunuzda ya da ogle sicaginda bir mola vermek icin ideal. Fiyatlar da gayet makul ve odada 5 kisiye kadar da kalmak mumkun. Disneyland icerideki restaurant ve cafeler biraz pahali. Alanin disindaki yerleri tercih etmek daha hesapli oluyor.
Gezimizi planlarken Disneyland'a gelmek istemedigimiz soylemistim S'ye. Cocuklari eglendirmek icin cizgi filmlerden yararlanilarak olusturulmus bu alan beni eglendirmez, onun yerine muzelere ya da sanat galerilerine gider entellektuelligimi artiririm diye dusunmustum. LA'deki ilk gunumuzun sonunda toplu tasima araclariyla ulasimin cok da kolay olmadigini ve soru sormak istediginiz yetkililerin (!) Ispanyol aksaniyla size yardimci olamadiklarini gordugumde tek basima sehri gezmeyi gozum yemedi acikcasi.
Disneyland biletinizi almadan kesinlikle fiyatlari onceden internette arastirin. Indirimlerden ya da paket firsatlardan yararlanabilirsiniz. Arkadaslarim 160 dolara 4 gunluk giris bileti aldilar bense 80 dolara 1 gunluk.
Sabah 8.30'da baslayan gezimiz gece 12'de sonlandi. Gercekten cok eglendigimi soylemeliyim. Ve kesinlikle cocuklara ozel bir yer degil, hatta buyukler icin insa edilmis de diyebilirim. Cocuklar da her turlu ride'a girebiliyorlar ama cogunlukla 102 cm lik boy sinirlamasi konulmus.
Detaya inip geldiginizde yasayacaginiz suprizi yok etmek istemedigimden yazinin bundan sonraki bolumunu yararli bilgilere ayirdim;
-LA gunduz gayet sicakken aksamustu 6'da sonra filan hava sogumaya basliyor. Yaninizda uzun kollu bir sweat/hirka bulundurmanizi oneririm. Gunes kremini soylememe gerek yok sanirim. Disneyland'da yururken o aksam uyuyamayacaklarin listesini yapiyorduk. Cunku pancar seklinde gezen bir suru safos vardi.
- Showlar gun icinde belirli saatlerde , ride lar ise surekli. Bekleme sureleri de panolarda gosteriliyor, gezi planinizi buna gore yapabiliyorsunuz. Onunde uzun kuyruk olan secenekler icin 'fast pass' alabilirsiniz. Iki saatte bir alma hakkiniz var. Bu pass sizin ayri bir bolumden alinmanizi sira beklememenizi sagliyor.
- Favori oyuncagim kesinlikle Big Thunder! 2 kere bindik, en heyecanlisi bence. Splash Mountain de cok eglenceli. Yaninizda yagmurluk varsa keyfiniz ikiye katlanir cunku adindan da anlasilacagi gibi islaniyorsunuz. Hele de benim gibi en one oturursaniz. Ikinci uyarim da sulu ridelara kuruyabileceginiz saatlerde girmeniz. Benim gibi aksam 9'da islanirsaniz 3 saat islak kiyafetlerle titrersiniz:)
-Belirli saatlerde tum karakterlerin katildigi bir gecit yapiliyor. Oncesinde tum yol kenarlari kapatildigindan ne zaman baslayacagini kestirebilirsiniz. Muzik esliginde keyifli bir dans show sergileniyor.
-Yine belirli saatlerde karakterlerle fotograf cektirebiliyorsunuz. LA'in col sicaginda o kostumlerle guneste gezinmek cok kolay olmasa gerek. Surekli ara veriliyor bu sebeple. Mickey ise sizi evinde bekliyor:)
-Her gece havai fisek gosterisi yapiliyor. Gercekten de cok basarili. Vancouver'da yapilan havai fisey yarismasinin birinci Cin takimi kadar guzel bir gosteri izledik.
-Hemen her konseptin ride/show/simulasyonu var; Alice in Wonderland, Cindrella, Toys Story, Indiana Jones Adventure, Pirates of Caribbean, gibi. Bazen bekleme sirasi 45 dakika olabiliyor ama emin olun dert degil. Cunku bu sirada sizi eglendirmek icin cizgi filmini izleyebiliyor ya da ana karakterin robotunun komik konusmasini dinleyebiliyorsunuz.
-Her sey o kadar gercek gibi ki. Kukla olduklarini bilmenize ragmen 'acaba?' diyorsunuz cunku en ince detaylar bile dusunulmus. Bu konuda favorim kesinlikle Pirates of Caribbean.
-Son olarak da bu kadar teknolojiyi gordukten sonra insan ister istemez Turkiye'de olsa nasil olurdu? yu dusunuyor. Yorumlarimiz soyle: 'kesinlikle surekli elektrik kesilir ve showlar aksar, kuklanin kafasi kopar ama kimse farketmez' izleyen cocuklar korku tuneline girdiklerini sanir, izleyicilerden biri 'abi bu gercek mi dur ben bi gidip bakayim' deyip otrudugu yerden kuklanin oldugu yere kadar yuzer o sirada arkadan gelen izleyicilerin araci adama carpar, vs vs
-Star Trek, Mickey Mouse gibi konsepte sahip ozel satis noktalari var. Icinde anahtarliktan tshirt e guzel hediyelik alternatifler var ama maalesef gayet pahali. Sadece fotograf cektirmek icin bile gezmek eglenceli.
Son olarak Michael Jackson' in oynadigi Francis Ford Coppola'nin yonettigi 'Captain EO' isminde 3d bir film oldugundan haberim yoktu acikcasi. 17 dakika suren 86 yapimi bu filmi izlemeden oradan ayrilmayin derim.
NOT: LA notlari bitmediiiii! Uc gunluk daha yazim olacak.
Gezimizi planlarken Disneyland'a gelmek istemedigimiz soylemistim S'ye. Cocuklari eglendirmek icin cizgi filmlerden yararlanilarak olusturulmus bu alan beni eglendirmez, onun yerine muzelere ya da sanat galerilerine gider entellektuelligimi artiririm diye dusunmustum. LA'deki ilk gunumuzun sonunda toplu tasima araclariyla ulasimin cok da kolay olmadigini ve soru sormak istediginiz yetkililerin (!) Ispanyol aksaniyla size yardimci olamadiklarini gordugumde tek basima sehri gezmeyi gozum yemedi acikcasi.
Disneyland biletinizi almadan kesinlikle fiyatlari onceden internette arastirin. Indirimlerden ya da paket firsatlardan yararlanabilirsiniz. Arkadaslarim 160 dolara 4 gunluk giris bileti aldilar bense 80 dolara 1 gunluk.
Sabah 8.30'da baslayan gezimiz gece 12'de sonlandi. Gercekten cok eglendigimi soylemeliyim. Ve kesinlikle cocuklara ozel bir yer degil, hatta buyukler icin insa edilmis de diyebilirim. Cocuklar da her turlu ride'a girebiliyorlar ama cogunlukla 102 cm lik boy sinirlamasi konulmus.
Detaya inip geldiginizde yasayacaginiz suprizi yok etmek istemedigimden yazinin bundan sonraki bolumunu yararli bilgilere ayirdim;
-LA gunduz gayet sicakken aksamustu 6'da sonra filan hava sogumaya basliyor. Yaninizda uzun kollu bir sweat/hirka bulundurmanizi oneririm. Gunes kremini soylememe gerek yok sanirim. Disneyland'da yururken o aksam uyuyamayacaklarin listesini yapiyorduk. Cunku pancar seklinde gezen bir suru safos vardi.
- Showlar gun icinde belirli saatlerde , ride lar ise surekli. Bekleme sureleri de panolarda gosteriliyor, gezi planinizi buna gore yapabiliyorsunuz. Onunde uzun kuyruk olan secenekler icin 'fast pass' alabilirsiniz. Iki saatte bir alma hakkiniz var. Bu pass sizin ayri bir bolumden alinmanizi sira beklememenizi sagliyor.
- Favori oyuncagim kesinlikle Big Thunder! 2 kere bindik, en heyecanlisi bence. Splash Mountain de cok eglenceli. Yaninizda yagmurluk varsa keyfiniz ikiye katlanir cunku adindan da anlasilacagi gibi islaniyorsunuz. Hele de benim gibi en one oturursaniz. Ikinci uyarim da sulu ridelara kuruyabileceginiz saatlerde girmeniz. Benim gibi aksam 9'da islanirsaniz 3 saat islak kiyafetlerle titrersiniz:)
-Belirli saatlerde tum karakterlerin katildigi bir gecit yapiliyor. Oncesinde tum yol kenarlari kapatildigindan ne zaman baslayacagini kestirebilirsiniz. Muzik esliginde keyifli bir dans show sergileniyor.
-Yine belirli saatlerde karakterlerle fotograf cektirebiliyorsunuz. LA'in col sicaginda o kostumlerle guneste gezinmek cok kolay olmasa gerek. Surekli ara veriliyor bu sebeple. Mickey ise sizi evinde bekliyor:)
-Her gece havai fisek gosterisi yapiliyor. Gercekten de cok basarili. Vancouver'da yapilan havai fisey yarismasinin birinci Cin takimi kadar guzel bir gosteri izledik.
-Hemen her konseptin ride/show/simulasyonu var; Alice in Wonderland, Cindrella, Toys Story, Indiana Jones Adventure, Pirates of Caribbean, gibi. Bazen bekleme sirasi 45 dakika olabiliyor ama emin olun dert degil. Cunku bu sirada sizi eglendirmek icin cizgi filmini izleyebiliyor ya da ana karakterin robotunun komik konusmasini dinleyebiliyorsunuz.
-Her sey o kadar gercek gibi ki. Kukla olduklarini bilmenize ragmen 'acaba?' diyorsunuz cunku en ince detaylar bile dusunulmus. Bu konuda favorim kesinlikle Pirates of Caribbean.
-Son olarak da bu kadar teknolojiyi gordukten sonra insan ister istemez Turkiye'de olsa nasil olurdu? yu dusunuyor. Yorumlarimiz soyle: 'kesinlikle surekli elektrik kesilir ve showlar aksar, kuklanin kafasi kopar ama kimse farketmez' izleyen cocuklar korku tuneline girdiklerini sanir, izleyicilerden biri 'abi bu gercek mi dur ben bi gidip bakayim' deyip otrudugu yerden kuklanin oldugu yere kadar yuzer o sirada arkadan gelen izleyicilerin araci adama carpar, vs vs
-Star Trek, Mickey Mouse gibi konsepte sahip ozel satis noktalari var. Icinde anahtarliktan tshirt e guzel hediyelik alternatifler var ama maalesef gayet pahali. Sadece fotograf cektirmek icin bile gezmek eglenceli.
Son olarak Michael Jackson' in oynadigi Francis Ford Coppola'nin yonettigi 'Captain EO' isminde 3d bir film oldugundan haberim yoktu acikcasi. 17 dakika suren 86 yapimi bu filmi izlemeden oradan ayrilmayin derim.
NOT: LA notlari bitmediiiii! Uc gunluk daha yazim olacak.
25 Ağustos 2011 Perşembe
Los Angeles gezi notlari / 1.gun
Gectigimiz persembe, sabaha karsi 4'te kalkmak suretiyle ciktigimiz Los Angeles gezimizin notlarini gecikmeli olarak sonunda paylasiyorum efenim.
Ucagimiz 7'de hareket edeceginden saat 5.30'da havaalanindaydik. Pasaport kontrolunden gecerken bir Istanbulsever gorevliye denk geldim. Sabahin korunde klasik sorulara ek olarak 'Vancouveri sevdin mi?Turkiye'de nerede yasiyorsun?' gibi bir suru soru sordu. Sonrasinda bu isler sirayla diyerek Turkiye'ye gittiniz mi, nereleri biliyorsunuz? diye bu sefer ben sormaya basladim. Bu arada turizm bakanligi bana kesinlikle maas filan baglamali cunku TR'nin baya bir reklamini yapiyorum. Eger genc biriyle konusuyorsam Istanbul gece hayatini, Olimpos ya da Kelebekler vadisini; her pazar kiliseye gittigini dusundugum yaslilarla konusurken Efes'i; orta yastakilere de Topkapi, Ayasofya gibi tarihi yerleri anlata anlata bitiremiyorum. Bu gorevlide 'numara iki' tipi vardi. Dogru tahminmis 'Incil'de de geciyor' diye ilgisini belli etti. Biz konuyu dallandirip budaklandirirken de S de merakli gozlerle bizi izliyormus 'kesin bir terslik var, bu kadar uzun surmemeliydi' diye dusunerek.
Her zamanki gibi uyuyamadigim iki bucuk saatlik ucus sonrasi 10'da havaalanindan cikmis kiraladigimiz araci teslim almak uzere shuttle bus'imizi bekliyorduk. Arabayi alir almaz K'nin izleyip begendigi 'Man v. Food' programininin onerisi Philippe's e yemek yemege gittik. Yolda da dunya gozuyle Staples Center' i gormus oldum.
Philippe's 'french dipped sandwich' te; ozel soslarina iki kez batirilmis ekmegin arasina domuz, kuzu ya da sigir eti koyuyorlar. Peynir gibi seyleri dilerseniz siz ekletiyorsunuz. Kendi imalatlari olan hardallar her masada bulunuyor ayrica satiliyor da.Tadi da fena degil. Benim bu sandvice notum 10 uzerinden 7. Lezzetten ziyade ozgunlugune bu puanlar.Eti haslanmis gibi ve benim damak tadima cok uygun degil.
Yemek sonrasi sehre yukaridan bakabilmek hem de Hollywood sign'inini gorebilmek icin Griffith Observatory'e gittik. Burda kitalarin olusumu, yildiz hareketleri, dunyanin donus hizi vs gibi gokbilim konularini aciklayan cesitli simulasyonlar, isikli panolar ve video gosterimleri var. Iceride okul gezisiyle gelmis cocuk gruplari vardi. Bir tusla dunyanin geceden-gunduze gecisini izleyen, boyundan buyuk canta takmis minicik bir cocugun ogretmenine 'ben bir tusla dunyayi da yok edebilirim' demesi cok komikti.
Hollywood sign'ini goren alandan tekli, ciftli, grup her turlu kombinasyonda fotografmizi cektikten sonra Warner Brothers Studio'ya gittik. Iki saatlik turun ucreti 40 dolar. Ben cok ilgi cekici olmadigini dusunup tura katilmadim, detaylari S ve K'den dinledim ama:) Iceride Friends dizindeki cafe 'Central Perk' seti gezilebiliyor, Batman'in arabalari, Harry Potter'in esyalari gorulebiliniyor. Onlarin gezisi sirasinda elimde kahve bir yerde oturuken kapidan Safak Sezer'in girmesi inanilmaz komik bir durum oldu. Malum buralara gelirken dunyaaa yildizlarini gorme umutlari oluyor insanda. SS de bizim yildizimiz degil mi? YalnizTurkce konustugumuzu duyunca mekani terk etmesi garip bir tepkiydi. Belki isi vardir diyecektim ama 1 saat sonra tekrar gelip beni gordugunde mekani yine terk etti. Son secenek tesaduf olabilir ya sorunu kendimde aramaliyim:)
Aksam yemegi icin bir baska yemek programi sunucusu, yemek kitaplari yazari Guy Fieri'nin onerisi olan '5 Cent Dinner'a gittik. Siddetle onerecegim bir yer, 5 farkli siparisin hepsi de gercekten cok lezzetiydi. Tatli tabagi ise inanilmazdi.Tika basa doymamiza ragmen hayir diyemedigimizden bir dilim cikolatali pastayi paylastik. Tum tabagi yerdim ya, neyse...
Cikista sokakta soyle bir gezelim istedik ama muhit pek elvermedi. Sokak saticilari ve evsiz kardesler sayesinde binadaki grafitiyi yakindan inceleyemedim ama uzaktan bile guzel bir is oldugu belli.
NOT 1: 'Man v. Food' cok eglenceli bir program. Her bolumde yeni bir yeri tanitiyor ve en fazla midyeyi yeme, en aci corbayi icme vs gibi iddialara giren bir adam bu Adam Richman..Amerika'ya gelme planiniz varsa farkli yeme-icme yerlerini kesfetmek icin programlarini izleyin derim. Meraklisi icin Philippe's in anlatildigi bolum: http://www.youtube.com/watch?v=9XB1EmQhccs )
Ayni sekilde Guy Fieri programlari da benzer konseptte.
NOT 2: Gezinin ikinci gunu yarin; Disneylaaaaand!
Ucagimiz 7'de hareket edeceginden saat 5.30'da havaalanindaydik. Pasaport kontrolunden gecerken bir Istanbulsever gorevliye denk geldim. Sabahin korunde klasik sorulara ek olarak 'Vancouveri sevdin mi?Turkiye'de nerede yasiyorsun?' gibi bir suru soru sordu. Sonrasinda bu isler sirayla diyerek Turkiye'ye gittiniz mi, nereleri biliyorsunuz? diye bu sefer ben sormaya basladim. Bu arada turizm bakanligi bana kesinlikle maas filan baglamali cunku TR'nin baya bir reklamini yapiyorum. Eger genc biriyle konusuyorsam Istanbul gece hayatini, Olimpos ya da Kelebekler vadisini; her pazar kiliseye gittigini dusundugum yaslilarla konusurken Efes'i; orta yastakilere de Topkapi, Ayasofya gibi tarihi yerleri anlata anlata bitiremiyorum. Bu gorevlide 'numara iki' tipi vardi. Dogru tahminmis 'Incil'de de geciyor' diye ilgisini belli etti. Biz konuyu dallandirip budaklandirirken de S de merakli gozlerle bizi izliyormus 'kesin bir terslik var, bu kadar uzun surmemeliydi' diye dusunerek.
Her zamanki gibi uyuyamadigim iki bucuk saatlik ucus sonrasi 10'da havaalanindan cikmis kiraladigimiz araci teslim almak uzere shuttle bus'imizi bekliyorduk. Arabayi alir almaz K'nin izleyip begendigi 'Man v. Food' programininin onerisi Philippe's e yemek yemege gittik. Yolda da dunya gozuyle Staples Center' i gormus oldum.
Philippe's 'french dipped sandwich' te; ozel soslarina iki kez batirilmis ekmegin arasina domuz, kuzu ya da sigir eti koyuyorlar. Peynir gibi seyleri dilerseniz siz ekletiyorsunuz. Kendi imalatlari olan hardallar her masada bulunuyor ayrica satiliyor da.Tadi da fena degil. Benim bu sandvice notum 10 uzerinden 7. Lezzetten ziyade ozgunlugune bu puanlar.Eti haslanmis gibi ve benim damak tadima cok uygun degil.
Yemek sonrasi sehre yukaridan bakabilmek hem de Hollywood sign'inini gorebilmek icin Griffith Observatory'e gittik. Burda kitalarin olusumu, yildiz hareketleri, dunyanin donus hizi vs gibi gokbilim konularini aciklayan cesitli simulasyonlar, isikli panolar ve video gosterimleri var. Iceride okul gezisiyle gelmis cocuk gruplari vardi. Bir tusla dunyanin geceden-gunduze gecisini izleyen, boyundan buyuk canta takmis minicik bir cocugun ogretmenine 'ben bir tusla dunyayi da yok edebilirim' demesi cok komikti.
Hollywood sign'ini goren alandan tekli, ciftli, grup her turlu kombinasyonda fotografmizi cektikten sonra Warner Brothers Studio'ya gittik. Iki saatlik turun ucreti 40 dolar. Ben cok ilgi cekici olmadigini dusunup tura katilmadim, detaylari S ve K'den dinledim ama:) Iceride Friends dizindeki cafe 'Central Perk' seti gezilebiliyor, Batman'in arabalari, Harry Potter'in esyalari gorulebiliniyor. Onlarin gezisi sirasinda elimde kahve bir yerde oturuken kapidan Safak Sezer'in girmesi inanilmaz komik bir durum oldu. Malum buralara gelirken dunyaaa yildizlarini gorme umutlari oluyor insanda. SS de bizim yildizimiz degil mi? YalnizTurkce konustugumuzu duyunca mekani terk etmesi garip bir tepkiydi. Belki isi vardir diyecektim ama 1 saat sonra tekrar gelip beni gordugunde mekani yine terk etti. Son secenek tesaduf olabilir ya sorunu kendimde aramaliyim:)
Aksam yemegi icin bir baska yemek programi sunucusu, yemek kitaplari yazari Guy Fieri'nin onerisi olan '5 Cent Dinner'a gittik. Siddetle onerecegim bir yer, 5 farkli siparisin hepsi de gercekten cok lezzetiydi. Tatli tabagi ise inanilmazdi.Tika basa doymamiza ragmen hayir diyemedigimizden bir dilim cikolatali pastayi paylastik. Tum tabagi yerdim ya, neyse...
Cikista sokakta soyle bir gezelim istedik ama muhit pek elvermedi. Sokak saticilari ve evsiz kardesler sayesinde binadaki grafitiyi yakindan inceleyemedim ama uzaktan bile guzel bir is oldugu belli.
NOT 1: 'Man v. Food' cok eglenceli bir program. Her bolumde yeni bir yeri tanitiyor ve en fazla midyeyi yeme, en aci corbayi icme vs gibi iddialara giren bir adam bu Adam Richman..Amerika'ya gelme planiniz varsa farkli yeme-icme yerlerini kesfetmek icin programlarini izleyin derim. Meraklisi icin Philippe's in anlatildigi bolum: http://www.youtube.com/watch?v=9XB1EmQhccs )
Ayni sekilde Guy Fieri programlari da benzer konseptte.
NOT 2: Gezinin ikinci gunu yarin; Disneylaaaaand!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)