30 Ağustos 2011 Salı

Los Angeles gezi notlari / 3. gun

Gezimizin 3.gununu Universal Studios'a ayirdik.
Sabah 9.30 gibi ordaydik. Ayni Disneyland'daki gibi her show'un bekleme suresi yol boyunca yer alan elektronik tablolarda yaziyor. Boylelikle gezinizi ona gore planliyor minimum zaman kaybi yasiyorsunuz.
Ilk olarak Mummy ride ile basladik gune. Siddetle tavsiye ederim. O kadar eglenceliydi ki gun boyunca toplam 3 kez bindik.
Hemen karsisindaki Jurassic Park'taki dinazor maketleri inanilmaz. Robot mu demeliyim bilmiyorum cunku hareketleri gercek gibi, muntazam. Bu ride'da one oturanlari islak bir supriz bekliyor, arka koltuklari tercih etmenizi oneririm. Ayrica ogle saatlerinde binilmesi kiyafetlerin kurumasi aicisindan da iyi olur.

Simpson's, Shrek 4d gibi ride ve showlarin yanisira Studio Tour da cok eglenceli. Film ve dizilerin cekildigi setleri gezebiliyor, 'Gelece Donus' filminin unutulmaz sahnesinin cekildigi saatli binayi (su an saati cikarilmis olsa da) gorebiliyorsunuz. Ayrica tur rehberi gordugunuz her binanin kac yilinda hangi filmde kullanildigini anlatirken ekranlardan da o sahnelere ait goruntuleri izliyorsunuz. Setler o kadar gercekci ki bu kadar yakindan bile ayirt edemediginiz sahteligi filmde anlayamamis olmaniz garip gelmiyor.

Cok detay verip suprizleri bozmak istemem ama turun en guzel yanindan biri de film hilelerini gostermeleri; otomobillerinin nasil yandigi, nasil takla attigi ya da bir sokagin/ metronun nasil sular altinda kaldigi. Bi taraftan hayranlikla bir taraftan da 'yahu bu sular bana dogru mu geliyor' diye tirsarak izliyorsunuz.
Tur bitmeden bir de King Kong 3d show izliyorsunuz ki gerceklik hissinin yine korku ogeleri barindirdigini soyleyebilirim.

Turdan sonra WaterWorld isimli inanilmaz bir show'u izledik. Efektler, patlamalar filan superdi.
Oyuncularin tamami profesyonel. Desperate Housewifes, CSI:NY gibi unlu dizilerde oynamislar. Show bitiminde disarida onlarla da fotograf cektirebiliyorsunuz. Kotu adamlardan bir tanesiyle fotograf cekilirken Turkiye'den geldigimizi ogrenince yelegindeki Turk bayrakli igneyi gosterdi. Digeri de 'aa biliyorum hindili sandvic' gibi aptal bir espri yapti.'Nasi yani ?' diyince 'ozur dilerim espri yaptim' seklinde konuyu toparladi.
Bilmiyorum farkediyor musunuz ama hic kahvaltidan bahsetmiyorum. LA seyehatimiz boyunca hic kahvalti etmedik. Sabah erkenden yollara dokulup yemekle olan irtibatimizi oglen sagliyoruz. Disneyland'de oldugu gibi Universal Studios icinde yer alan restaurant ve cafeler pahali. Otoparktan U.S'un kapisina kadar olan alanda da bir suru alternatif var' hem fiyatlari daha uygun, tavsiye ederim.

Gece donus yolunda o sokak yine cok hareketliydi. Aksam yemegi yiyenler, hediyelik esya dukkanlarindan alisveris yapanlar. Ben bir tshirt disina hic bir sey almadim cunku anahtarlik ya da magnet gibi kucuk hediyelikler bile gercekten pahali. Bir magnet fiyatina gunes gozlugu satiyorlar bu nasil bir mantik onu cozemedim ama...

'Yine ayni yerde yemek yemeyelim, otelin cevresinde yeni restaurantlar kesfedelim' fikriyle Universal Studios'tan ayrilip Anaheim'a donduk. Ay donmez olaydik:) Boyle tuistik bir yerde o kadar sinirli secenek varmis ki. Hamburger yemek istemediginiz geriye bir meksika restaurani bir de sabaha kadar acik sandvic mekanlari kaliyor. Atmiyorum tam bir saat kucucuk Anaheim'da donup durduk.Artik acliktan mayismisken saat 11'de Bubba Gump diye bir yer bulduk. Deniz urunleri varmis, bu saatte kizartma olur mu filan da demedik zaten:) Iyki de dememisiz cunku cok supriz bir yerdi. Tam happy hour'a denk geldigimiz icin fiyatlar da yari yariyaydi. O kadar da acikmisiz ki sogan halkasi, kalamar, patates kizartmasi, kanat ne varsa istedik:) Hepsi de cok guzel soslarla birlikte geliyor. 
Konsept Forrest Gump uzerine kurulmus. Hemen yan tarafta bir de hediyelik esya dukkanlari var, orda Forrest Gump tshirtleri, bardaklari vs satiliyor. Sonradan internette arastirdim, dunyanin bir cok yerinde subesi olan bir franchise'mis.En orjinal fikir de filmin afisinde yer alan dekorun aynisinin girise kurulmis olmasi. Uzerinde kitaplar olan bir bank, icine kendi ayaklarinizi sokup fotograf cektirebileceginiz Forrest Gump ayakkabilari yer aliyor. Velhasil guzel bir tecrube, ucuz hesap, e daha ne olsun:)  Insana 'bir krediye bakar Turkiye'ye donunce bu ise giriyorum' filan dedirtiyor:)

26 Ağustos 2011 Cuma

Los Angeles gezi notlari / 2.gun

LA Disneyland Anaheim'da. Buraya yakin cok sayida otel var. Eger Disneyland'a 2 ya da daha fazla gun  girmeyi planliyorsaniz kesinlikle otelinizi bu bolgeden secmenizi oneririm. Kaldigimiz otelden 5 dakikalik yurume mesafesiyle Disneyland'a ulasmak, yoruldugunuzda ya da ogle sicaginda bir mola vermek icin ideal. Fiyatlar da gayet makul ve odada 5 kisiye kadar da kalmak mumkun. Disneyland icerideki restaurant ve cafeler biraz pahali. Alanin disindaki yerleri tercih etmek daha hesapli oluyor.


Gezimizi planlarken Disneyland'a gelmek istemedigimiz soylemistim S'ye. Cocuklari eglendirmek icin cizgi filmlerden yararlanilarak olusturulmus bu alan beni eglendirmez, onun yerine muzelere ya da sanat galerilerine gider entellektuelligimi artiririm diye dusunmustum. LA'deki ilk gunumuzun sonunda toplu tasima araclariyla ulasimin cok da kolay olmadigini ve soru sormak istediginiz yetkililerin (!) Ispanyol aksaniyla size yardimci olamadiklarini gordugumde tek basima sehri gezmeyi gozum yemedi acikcasi.

Disneyland biletinizi almadan kesinlikle fiyatlari onceden internette arastirin. Indirimlerden ya da paket firsatlardan yararlanabilirsiniz. Arkadaslarim 160 dolara 4 gunluk giris bileti aldilar bense 80 dolara 1 gunluk.

Sabah 8.30'da baslayan gezimiz gece 12'de sonlandi. Gercekten cok eglendigimi soylemeliyim. Ve kesinlikle cocuklara ozel bir yer degil, hatta buyukler icin insa edilmis de diyebilirim. Cocuklar da her turlu ride'a girebiliyorlar ama cogunlukla  102 cm lik boy sinirlamasi konulmus.
 Detaya inip geldiginizde yasayacaginiz suprizi yok etmek istemedigimden yazinin bundan sonraki bolumunu yararli bilgilere ayirdim;
-LA gunduz gayet sicakken aksamustu 6'da sonra filan hava sogumaya basliyor. Yaninizda uzun kollu bir sweat/hirka bulundurmanizi oneririm. Gunes kremini soylememe gerek yok sanirim. Disneyland'da yururken o aksam uyuyamayacaklarin listesini yapiyorduk. Cunku pancar seklinde gezen bir suru safos vardi.
- Showlar gun icinde belirli saatlerde , ride lar ise surekli. Bekleme sureleri de panolarda gosteriliyor, gezi planinizi buna gore yapabiliyorsunuz. Onunde uzun kuyruk olan secenekler icin 'fast pass' alabilirsiniz. Iki saatte bir alma hakkiniz var. Bu pass sizin ayri bir bolumden alinmanizi sira beklememenizi sagliyor.
- Favori oyuncagim kesinlikle Big Thunder! 2 kere bindik, en heyecanlisi bence. Splash Mountain de cok eglenceli. Yaninizda yagmurluk varsa keyfiniz ikiye katlanir cunku adindan da anlasilacagi gibi islaniyorsunuz. Hele de benim gibi en one oturursaniz. Ikinci uyarim da sulu ridelara kuruyabileceginiz saatlerde girmeniz. Benim gibi aksam 9'da islanirsaniz 3 saat islak kiyafetlerle titrersiniz:)
-Belirli saatlerde tum karakterlerin katildigi bir gecit yapiliyor. Oncesinde tum yol kenarlari kapatildigindan ne zaman baslayacagini kestirebilirsiniz. Muzik esliginde keyifli bir dans show sergileniyor.
-Yine belirli saatlerde karakterlerle fotograf cektirebiliyorsunuz. LA'in col sicaginda o kostumlerle guneste gezinmek cok kolay olmasa gerek. Surekli ara veriliyor bu sebeple. Mickey ise sizi evinde bekliyor:)
-Her gece havai fisek gosterisi yapiliyor. Gercekten de cok basarili. Vancouver'da yapilan havai fisey yarismasinin birinci Cin takimi kadar guzel bir gosteri izledik.
-Hemen her konseptin ride/show/simulasyonu var; Alice in Wonderland, Cindrella, Toys Story, Indiana Jones Adventure, Pirates of Caribbean, gibi. Bazen bekleme sirasi 45 dakika olabiliyor ama emin olun dert degil. Cunku bu sirada sizi eglendirmek icin cizgi filmini izleyebiliyor ya da ana karakterin robotunun komik konusmasini dinleyebiliyorsunuz.
-Her sey o kadar gercek gibi ki. Kukla olduklarini bilmenize ragmen 'acaba?' diyorsunuz cunku en ince detaylar bile dusunulmus. Bu konuda favorim kesinlikle Pirates of Caribbean.
-Son olarak da bu kadar teknolojiyi gordukten sonra insan ister istemez Turkiye'de olsa nasil olurdu? yu dusunuyor. Yorumlarimiz soyle: 'kesinlikle surekli elektrik kesilir ve showlar aksar, kuklanin kafasi kopar ama kimse farketmez' izleyen cocuklar korku tuneline girdiklerini sanir, izleyicilerden biri 'abi bu gercek mi dur ben bi gidip bakayim' deyip otrudugu yerden kuklanin oldugu yere kadar yuzer o sirada arkadan gelen izleyicilerin araci adama carpar, vs vs
-Star Trek, Mickey Mouse gibi konsepte sahip ozel satis noktalari var. Icinde anahtarliktan tshirt e guzel hediyelik alternatifler var ama maalesef gayet pahali. Sadece fotograf cektirmek icin bile gezmek eglenceli.
Son olarak Michael Jackson' in oynadigi Francis Ford Coppola'nin yonettigi 'Captain EO' isminde 3d bir film oldugundan haberim yoktu acikcasi. 17 dakika suren 86 yapimi bu filmi izlemeden oradan ayrilmayin derim.

NOT: LA notlari bitmediiiii! Uc gunluk daha yazim olacak.

25 Ağustos 2011 Perşembe

Los Angeles gezi notlari / 1.gun

Gectigimiz persembe, sabaha karsi 4'te kalkmak suretiyle ciktigimiz Los Angeles gezimizin notlarini gecikmeli olarak sonunda paylasiyorum efenim.

Ucagimiz 7'de hareket edeceginden saat 5.30'da havaalanindaydik. Pasaport kontrolunden gecerken bir Istanbulsever gorevliye denk geldim. Sabahin korunde klasik sorulara ek olarak 'Vancouveri sevdin mi?Turkiye'de nerede yasiyorsun?' gibi bir suru soru sordu. Sonrasinda bu isler sirayla diyerek Turkiye'ye gittiniz mi, nereleri biliyorsunuz? diye bu sefer ben sormaya basladim. Bu arada turizm bakanligi bana kesinlikle maas filan baglamali cunku TR'nin baya bir reklamini yapiyorum. Eger genc biriyle konusuyorsam Istanbul gece hayatini, Olimpos ya da Kelebekler vadisini; her pazar kiliseye gittigini dusundugum yaslilarla konusurken Efes'i; orta yastakilere de Topkapi, Ayasofya gibi tarihi yerleri anlata anlata bitiremiyorum. Bu gorevlide 'numara iki' tipi vardi. Dogru tahminmis 'Incil'de de geciyor' diye ilgisini belli etti. Biz konuyu dallandirip budaklandirirken de S de merakli gozlerle bizi izliyormus 'kesin bir terslik var, bu kadar uzun surmemeliydi' diye dusunerek.
Her zamanki gibi uyuyamadigim iki bucuk saatlik ucus sonrasi 10'da havaalanindan cikmis kiraladigimiz araci teslim almak uzere shuttle bus'imizi bekliyorduk. Arabayi alir almaz K'nin izleyip begendigi 'Man v. Food' programininin onerisi Philippe's e yemek yemege gittik. Yolda da dunya gozuyle Staples Center' i gormus oldum.







Philippe's 'french dipped sandwich' te; ozel soslarina iki kez batirilmis ekmegin arasina domuz, kuzu ya da sigir eti koyuyorlar. Peynir gibi seyleri dilerseniz siz ekletiyorsunuz. Kendi imalatlari olan hardallar her masada bulunuyor ayrica satiliyor da.Tadi da fena degil. Benim bu sandvice notum 10 uzerinden 7. Lezzetten ziyade ozgunlugune bu puanlar.Eti haslanmis gibi ve benim damak tadima cok uygun degil.

Yemek sonrasi sehre yukaridan bakabilmek hem de Hollywood sign'inini gorebilmek icin Griffith Observatory'e gittik. Burda kitalarin olusumu, yildiz hareketleri, dunyanin donus hizi vs gibi gokbilim konularini aciklayan cesitli simulasyonlar, isikli panolar ve video gosterimleri var. Iceride okul gezisiyle gelmis cocuk gruplari vardi. Bir tusla dunyanin geceden-gunduze gecisini izleyen, boyundan buyuk canta takmis minicik bir cocugun ogretmenine 'ben bir tusla dunyayi da yok edebilirim' demesi cok komikti.
Hollywood sign'ini goren alandan tekli, ciftli, grup her turlu kombinasyonda fotografmizi cektikten sonra Warner Brothers Studio'ya gittik. Iki saatlik turun ucreti 40 dolar. Ben cok ilgi cekici olmadigini dusunup tura katilmadim, detaylari S ve K'den dinledim ama:) Iceride Friends dizindeki cafe 'Central Perk' seti gezilebiliyor, Batman'in arabalari,  Harry Potter'in esyalari gorulebiliniyor. Onlarin gezisi sirasinda elimde kahve bir yerde oturuken kapidan Safak Sezer'in girmesi inanilmaz komik bir durum oldu. Malum buralara gelirken dunyaaa yildizlarini gorme umutlari oluyor insanda. SS de bizim yildizimiz degil mi? YalnizTurkce konustugumuzu duyunca mekani terk etmesi garip bir tepkiydi. Belki isi vardir diyecektim ama 1 saat sonra tekrar gelip beni gordugunde mekani yine terk etti. Son secenek tesaduf olabilir ya sorunu kendimde aramaliyim:)
Aksam yemegi icin bir baska yemek programi sunucusu, yemek kitaplari yazari Guy Fieri'nin onerisi olan '5 Cent Dinner'a gittik. Siddetle onerecegim bir yer, 5 farkli siparisin hepsi de gercekten cok lezzetiydi. Tatli tabagi ise inanilmazdi.Tika basa doymamiza ragmen hayir diyemedigimizden bir dilim cikolatali pastayi paylastik. Tum tabagi yerdim ya, neyse...


Cikista sokakta soyle bir gezelim istedik ama muhit pek elvermedi. Sokak saticilari ve evsiz kardesler sayesinde binadaki grafitiyi yakindan inceleyemedim ama uzaktan bile guzel bir is oldugu belli.

 NOT 1: 'Man v. Food' cok eglenceli bir program. Her bolumde yeni bir yeri tanitiyor ve en fazla midyeyi yeme, en aci corbayi icme vs gibi iddialara giren bir adam bu Adam Richman..Amerika'ya gelme planiniz varsa farkli yeme-icme yerlerini kesfetmek icin programlarini izleyin derim. Meraklisi icin Philippe's in anlatildigi bolum: http://www.youtube.com/watch?v=9XB1EmQhccs )
Ayni sekilde Guy Fieri programlari da benzer konseptte.

NOT 2: Gezinin ikinci gunu yarin; Disneylaaaaand!

23 Ağustos 2011 Salı

back to school isleri

Dunyanin her yerinde 'back to school' isleri ayni sanirim.

Isin briefi 'key visualda kalem, cetvel, defter vs olsun, background icin yesil tahta ya da cizgili defter sayfasi koyalim. Font olarak da cocuklarin dikkatini cekecek birsey secelim, tebesir yazisina ne dersin?' seklinde sanirim. Ki bu cumleyi daha once brief olarak yazan biri olarak amacim elestirmek degil. Demekki mantik hep ayni calisiyor, musteriler (belki tuketiciler de) bundan hoslaniyor diye dusunuyorum.

17 Ağustos 2011 Çarşamba

i love bbq!

Vancouver'a geldim geleli barbeku hastasi oldum!

S' nin cok guzel bir terasi var ve misafir gelecegi zaman hemen etler aliniyor ve barbeku yapiliyor. Hazirligi da cok kolay;  bir gun boyunca sosta bekletmek kilit nokta. Henuz dagarcigima yeni bir yemek katamadim ama cok guzel barbeku/marine soslar yapmayi biliyorum artik:)

Misafirler kalabalik bir grup olarak geliyorsa biri ekmekleri, digeri hamburger etlerini, oburu tavuk kanatlarini aldi mi sofra dolup tasiyor. Favorim starter gibi minik hamburgerler yani sliderlar. Kocaman bir hamburger yiyerek midenizi sisirmemis oluyorsunuz, diger yiyeceklere yer kaliyor.

Turkiye'de yemedigim kadar humusu da burda yedim. S'nin tarifi hem basit hem de Turkiye'de yediklerimden daha hafif. Artik humus yapmayi da biliyorum! Barberku sosu ve humus bir arada bile bir yemek etmiyor, farkindayim ama bir yerinden basladim iste;)

NOT: 4 gunlugune gezi-gozlem amacli Los Angeles'a gidiyoruz. Oralarda da yazabilmeyi umuyorum, bakalim. Hazir gitmisken transferi kesinlik kazanmayan Kobe ile de bir gorusme yapma amacindayim. Hazirladigim humusu hediye olarak goturecegim insallah. Transfer gerceklesirse 'sayemde oldu',  gerceklesmezse de 'nasip/kismet' diyecegim.

15 Ağustos 2011 Pazartesi

Seattle gezisi (bu bir reklam degildir)

Vancouver'dan otomobille sadece 2 saat uzaklikta olan Seattle, haftasonu gidilebilecek guzel bir alternatif. Ozellikle outlet magazalariyla unlu olan bu sehir ABD dolarinin deger yitirmesinden sonra iyice degerlenmis Kanadalilarin gozunde.
Cuma aksami saat 9 gibi yolculugumuza basladik; K'nin kuzenlerinin evinde kalmak uzere yola ciktik. Sinirda gecirdigimiz 'nerden gelirsin, nereye gidersin' sohbetinin (!) ardindan saat 11.30 gibi ilk olarak Wall-Mart'a ugradik. Daha dakka bir obez Amerikan vatandaslariyla merhabalastik (dalga gectigimi sanmayin gercekten uzuluyorum onlar icin), cikolata ve biralarin fiyatlarini gorunce kisa bir alisveris yaptik. Eve geldigimizde hepimiz yorgunduk ve ertesi gunku kosusturmacaya dayanabilmek uzere hemen uyuduk.

Sabah kahvaltisi icin tipik Turk turistler gibi yanimizda getirdigimiz pogacamizi ve kekimizi yedikten sonra Seattle Premium Outlet'in yolunu tuttuk, (Bu arada navigasyon cihazinin ne kadar onemli bir bulus oldugunun yolu boyu tanigiydim.) Burasi unlu markalarin outlet magazalarindan bir arada bulundugu bir alisveris alani. Seattle'in icinde bir kac tane daha varmis. Burayi tercih etme sebebimiz icinde daha fazla markayi barindiriyor olmasi.

Bazi markalarin onundeki kuyruklari gordukten sonra 'anaam kesin buyuk ucuzluk var' dusuncesi yerlesiyor insanin aklina. Girip incelediginizde farkediyorsunuz ki gercekten de oyle. Ozellikle de Turkiye ile kiyaslandiginda.400 TL'ye satilan cantalar burada sadece 70 dolar.




Bu ucuzluk sayesinde TR'de fiyat politikasini sacma buldugum bir cok markadan bir seyler aldim:) Fiyatlari gordukten sonra ne kadar hakli oldugumu bir kez daha anladim ama. Ayni seyi 4 katina satmak da nedir yani? Ilk ve son mesaj kaygili cumlemdir: Alisveris hastasi kardeslerime sesleniyorum 'kandiriliyoruz, bizi aptal yerine koymaya calisan markalara para/prim vermeyiniz.

Tum bu ucuzlugun uzerine bir de kupon indirimleri ekleniyor. Internetteki bazi sitelerden her magazaya ozel kuponlarin cikisini alip getirdiginizde belirtilen oranlarda indirim kazaniyorsunuz. Hic bir on sart da yok. (Para vererek satin alinan kupon kitaplari haric) Bu da alisverisi daha cekici hale getiriyor tabi. Herseyi yurtdisindan adapte eden markalarimiz nasil oluyor da kupon sistemini  Turkiye'de uygulamiyorlar anlayamiyorum.
 Harcadigimiz 3 saatin sonunda bagajimizin hali yukaridaki gibi olustu efenim.

Aksam yemegi icin kendisinden ovguyle bahsedilen La Hacienda isimli Meksika restoranina gittik. Aile restorani oldugunu giriste belirtmis olmasi icimizi iyice rahatlatti:) Butun gun gezdigimizden o kadar acikmisiz ki yemek oncesi gelen cipsleri 3 kez yeniletmemiz gerekti. Cipsle beraber getirdikleri sosun icinde yer alan kisnis otu (nikah sekerlerinin icindeki minik toplarla ayni tatmis, onu hatirladim) tum agiz tadimi bozsa da yemeklere eklememeleri konusunda uyarmasaydik yemek de yiyemeyecektim. Inanilmaz lezzetli bir burrito ve taco tabagini 8 dakika icinde silip supurerek her zamanki gibi 'yemegi ilk bitiren danato odulune' sahip oldum.

Ertesi gun yani donus gunumuzde sehir merkezini gezdik. Sleepless In Seattle filminde Meg Ryan ve Tom Hanks'in bulustugu ,Space Needle'i da gormus oldum.

Ardindan Pier'deki Public Marketi ziyaret ettik. Icinde kesinlikle alinacak hic bir sey olmadigi konusunda sizi temin ederim. Balik ya da deniz urunleri almayacaksaniz tabi. Onun disinda cicek, tas kolyeler ve bir-iki cesit yiyecek satiliyor ama Vancouver'daki Granville Public Market ile kiyas kabul etmez. Bu yolda bir de Turk restorani vardi ama sahipleri kimseyle ilgilenmeyip kendi aralarinda konustuklarindan insanlarin girmesiyle cikmasi bir oldu. (oysa ne umitlerle girmistik iceri)
Dunya'nin ilk Strabucks'i da burada. Denizkizinin gogus uclarinin kapanmadigi logo bu magazada hala kullaniliyor. Bu sebeple magazanin onunde de uzun bir siparis ve fotograf kuyrugu olmasi da sasirtici degil tabi.
Sehir icindeki yuruyusumuzu tamamladiktan sonra donus yoluna gectik. Yolda radyoyu dinlerken sehir merkezinden Kanada sinirina kadar olan yolun yogunluk sebebiyle 4 saat oldugu tahminini duyunca yikildik tabi. (iki kati bekleme suresi yani) K yolda kuzenleriyle konusurken bir akil aldi; duty free'ye ugrayacaklar en sag seridi kullanabiliyorlar. Bu serit ayni zamanda acil durum icin ayrilmis. Biz zaten ugrayacaktik, dolayisiyla belirli bir yerden o yolu kullanip bekleme suremizi azalttik. S'ye 'insanlar bilmiyor mu yoksa saf taklidi mi yapiyorlar' diye sorunca 'onlar bizim gibi degil, saygi duyuyorlar' yanitini aliyorum. Duty free'den cikan insanlar yol almak icin nasil bekledigini gorunce 'simdi burda bi Turk sofor olacakti yolun daralan noktasina kadar gidip yol almak icin nasil da bir aracin onune kirardi' demekten alamadim kendimi. Iki gunluk tatilimiz saat 11 civari eve varisimizla sonlandi.

NOT: Ne zaman bira alacak ya da bir yere girmek icin kimligimi gosterecek olsam once dogum yili alanini bulamiyorlar. Yardimim sonucu gorduklerinde evirip cevirip inceleme ihtiyaci duyuyorlar nedense. Yani tek degisik kimlik bizim mi bilemiyorum ama kimligime bakan bir kisi daha 'Turkey, cool' derse 'neymis o cool olan' diye sorucam artik yeter.

10 Ağustos 2011 Çarşamba

Beirut konseri

Anlatilmaz yasanir sozu Beirut icin uydurulmus!! Tek kelimeyle harikaydilar.
Gecenin ana fikrini onden soylemis oldum simdi detaylar icin basa sariyorum..

Konser biletimi bir bucuk ay oncesinden almistim. Hazirliklar icin epey vaktim oldu yani:) Bu donemde grubun albumlerini dinlerken farkettim ki simdiye kadar hic duymadigim Beirut sarkilari da varmis. Ozellikle 'Concubine' ve 'Scenic World'u nasil kacirmisim hayret. Bir anda favori ilk 5 listeme giriverdiler.

Ilk defa tek basima bir konserde bulunacagim icin de biraz endiseliydim acikcasi. Sonucta kapilar 8'de acildigindan erken gidicektim ve beklemek icin cok vaktim olacakti. Bir arkadasima grubu o kadar ovdum ki konsere 1 gun kala gelmek icin bilet arastirdi fakat 2 gun icin de tukenmisti.
Saat tam 8'de Commodore Ballroom'a giderek siraya girdim. Erken gelmeme ragmen uzun bir kuyruk vardi. 'Bilet var, bilet var' amcalar evrenselmis, tum sirayi usenmeden defalarca gezdiler. Iceri girerken kimligini ibraz ederek 18 yasindan buyuk oldugunuzu kanitliyorsunuz. Ayiptir soylemesi gencecik gorundugumden marketten alkol alirken bile 2 tane kimlik soruyorlar bana:) Kimlik fasli sonrasi iceri girdigimde insanlarin daha cok oturmayi tercih ettigini gordum. Mekanin iki yani bar gibi dekore edilmis. Sandalye ve masalar hatta balkonlar var; isterseniz orada oturup birseyler yiyebiliyor ya da iciyorsunuz. Ben tabi ki en one gidip yer tutmayi tercih ettim. Beirut'tan once Basia Bulat saat 9:30'da sahne aldi. Ne kadar sureyi cevreme bakip puflayarak gecirdigimi siz hesaplayin artik:)

Basia Bulat Polonya asilli bir sanatciymis, orda ogrendim. Ismini bilmedigim, cok farkli enstrumanlar caliyor. Grubu da yok sanirim. Kendi caldigi ensturmanina vokaliyle eslik etti. Performansini basit kilan bu oldu sanirim. Ayrica biraz cigirtkan bir kizimiz. Hayatta basarilar dilerim ama kendisini bir daha dinleyecegimi pek sanmiyorum.
Ve iste o an! Ses kontrolleri tamamlanip, havlular, ickiler ve sarki listeleri yerlerine birakildiktan sonra 10,30'da Beirut sahnedeydi!! En onde olacagim diye biraz caprazda yer tutarak stratejik hata yaptim sanirim ama yine de cektigim fotograflar fena degil. Benim oldugum tarafa dogru bakarken genelde dans ettiginden bir tane sabit pozunu yakalayamamisim o ayri. Video cekmek yasakmis, bunu bilmemek de saflik heralde ama yanimdaki kizi guvenlik gorevlisi tarafindan sert sekilde uyarilirken ben o arada iki tane cekmistim bile:) Vancouver'da olmaktan ne kadar mutlu olduklarini anlatmalarini bekledim ama hic konusmadi diyebilirim. Bir kez 'merhaba', bir kez 'tesekkurler' bir kez de fotograftaki enstrumani takarken 'sanirim aski beni daha cool gosteriyor' dedi o kadar.

Simdiye dek yazdigim en uzun yazi oldu sanirim. Cunku anlata anlata bitiremiyorum bu grubu. Sarkilarini her dinleyisimde bu grubu daha cok seviyorum (Zach'i daha fazla:) Ozellikle Zach Condon inanilmaz bir adam. Hayatini okuyunca muzige olan ilgisini anliyorsunuz. Kullandigi enstrumanlar, muziginin dinleyen uzerindeki etkisi, orkestrasini yonetisi, her bir uyeyi sarkiya dahil edisi ve yarattigi harmoni taktire sayan. Tabi ki grubun diger uyelerinin yetenegi de yadsinamaz. Herkes en az iki enstruman caliyor, caldikca da ne kadar keyif aldiklarini goruyorsunuz.
1,5 saatlik performans biterken playlist'in yer aldigi kagidi alabilmek icin yari belime kadar (burada Burhan Cacan'in modifiye ettigim haliyle 'oruklerin saclarin beline/kemer olsa yar sarsa beline/ yari beline yar yari beline/yari beline kurban olam' sarkisi aklima geliyor) sahneye cikmama ragmen maalesef sarisin, uzuk boylu kiza yenildim. Akordeon calan adamin begenisini de ogrenmis oldum boylelikle:)

NOT 1: Konser 12'de bitince SkyTrain (metro)' i yakalayabilmek icin hemen cikmam gerekiyordu. Soyle kapinin onunde bekleyip bir imza alamamak, bir fotograf cektirememek icime dert oldu. Gunduz, okul cikisi yolumu uzatarak sokaklari gezdim, olur da yemek yerken, prova cikisi onlari yakalar miyim diye ama o da olmadi:) Bu gidisle annemin cocukluk arkadasina (bknz http://kanadadabirizmirli.blogspot.com/2011/07/sinif-arkadaslarim.html ) benzemem heralde di mi?

NOT 2: Konserde sigara icmek yasakti tabi. Icilmedi de zaten. Insanlar (ozellikle arkamda duran cocuk) tercihini baska seyden yana kullandi. Bir ara ortalik o kadar duman alti oldu ki onumde calan adami goremez oldum. Guvenlik gorevlilerinin icenleri gormememis olmasi da baska bir gariplik. O kadar dumana evin yolunu buldum ya helal bana.

8 Ağustos 2011 Pazartesi

Granville Island

Ismi 'ada' ama 4 tarafi denizle cevrili olmadigindan teknik olarak yarimada demek daha dogru aslinda. Su an itibariyle degistiremeyecegimize gore ada demeye devam edelim.

Granville Island'in en meshur seyi adi 'marketi'. Icinde dunyanin cesitli bolgelerine ait meyve-sebze- peynir-et urunleri-unlu mamuller gibi yiyeceklerin yani sira el yapimi kolye ya da sabunlarin da satildigi ozel bir market. Koridorlarda gezerken bir Yunan restoranina rastaladik; musakka, humus (burda insanlar humusa bayiliyor) ve dolma gibi tanidik yemekleri gormus olduk.

Adanin hemen girisinde buyuk bir oyuncak satis alani var. Icinde cocuklar icin farkli oyuncaklarin yanisira deniz giysileri ve cesitli cizgi film karakterlerinin kiligina burunulebilecek cesitli kostumler var.

Ada bir sanat merkezi olarak da anililiyor. El yapimi takilar ve tablolar satiliyor, cam uflemesi yapan bir magaza, Emily Carr'in tablolarinin segilendigi bir galeri de bulunuyor. Hatta IstanbulArt isimli bir de galeri varmis ama cok yoruldugumuz icin orayi gormeye gidemedik.

Granville Island'in somon hamburgeri cok meshurmus ama biz ac olmadigimizdan yemedik. Tabi ki fish&chips de bir diger unlu yiyecek. Canli yengec, istakoz ve taze midye satan dukkana girdiginizde gercekten denizi kokluyor gibi oluyorsunuz cunku icinde deniz suyu bulunan buyuk havuzlarda canlilar ahenkle dans ediyor.

Burasi ozellikle haftasonlari cok kalabalik oluyormus. Adaya ilk giriste Vancouver'a geldigimden beri ilk kez trafigin icinde kaldim. Fakat onca ziyaretciye va otomobile ragmen park yeri sorunu yok cunku ucretsiz parkinglerin yani sira cok sayida otopark bulunuyor. Ozellikle sportif faaliyetler icin burayi tercih edenlerin sayisi fazla. Insanlar boat, kano ve bisiklet kiralamak icin buraya geliyorlar. Guzel bir manzaraya bakarak spor yapmak da gercekten keyifli.

5 Ağustos 2011 Cuma

gay pride & parade

Vancouver'da her yil duzenlenen gay parade pazar gunu yapildi.
Aslinda sehir cumartesi gununden hareketlenmeye baslamisti. Diger sehirlerden de katilim oldugu icin sokaklar kalabalik, kiyafetler de olabildigince renkli ve 'farkli'ydi. Downtown'daki hemen hemen her magazada gokkusagi bayrak uzerinde 'We celebrate pride' yazan bayraklar,posterler asilmisti.


Her sene cok renkli ve eglenceli gectigini haftalar oncesinden insanlar konusuluyordu. Madem ki bir eglence var, kacirmak olmaz diyerek saat tam 12:00'de Robson Street'te yerimizi aldik.

Yuruyus basladiginda herkes o kadar eglendi ki...Maalesef cektigim tum fotograflari blog'da paylasamayacagim ama bir cok kurulus ve bir cok ulke bu gune ozel araclar/ kiyafetler/ danslar hazirlamis. Her grubun muzigi ayri ve onunuzden gecerlerken danslarina ve sarkilarina ister istemez eslik ediyorsunuz. Hatta dizi yildizlari da gecmis de biz tanimadigimiz icin bir sey ifade etmedi:)

Danslar, kostumler, koreografi superdi. Her yeni grupta farkli bir sey eglendirici oluyor. Kalabalagi eglendirmeye calisanlar, mizansenler, secilen muzikler...
Bazi gruplar da bagli bulunduklari derneklerin mesajlarinin yazili oldugu pankartlar tasiyorlardi. Okulda buyuk sinif ogrencilerinden siddet goren cocuklar konusunda ebeveyneleri bilgilendirmeye yonelik brosuler, kadin haklariyla ilgili kucuk kartlar vs de dagitildi.

Minik hediyeler de dagitiliyordu. Fakat alabilmek icin haketmek gerek tabi. Isliklar, wuuhuu sesleri ya da burdayim nidalari gercekten ise yariyor. (Denedik, kazandik) Boncuk kolyeler ve rozetler favorimizdi; renkli renkli alip hemen taktik. Arada renkli seker ve sakizlar da dagitildi. Sonra gordugumuz her renkli seyi yine sakiz/seker sanip almaya devam ettik. O acelede bakma firsatimiz olmadi. Hatta 'renkli paketleri' bu kadar buyuk coskuya almaya calismamizi igneliyici gozlerle izleyen yasli grubu da sallamadik. Taa ki paketlerden birini 'su sekeri bi yiyeyim' diyip acana kadar. Meger cantalarimiza dolusturdugumuz bu hediyecikler 'gunun anlam ve onemine uygun' deneme urunleriymis.
Eve gelip cantalarimizdaki doktugumuzde olusan hasilat inanilmazdi. Tam 28 adet 'seker sandigimiz' urunlerden almisiz. Gercek seker ve draje stogu zaten yuruyusu izlerken tukenmisti.
Anilarimiz su an sepetin icinde salonun en guzide yerinde duruyor:)

3 Ağustos 2011 Çarşamba

markette turk esintileri

Valla su cikolatayi gorunce insanin gogsu kabariyor: Big Turk! Ya ne olacagdi, di mi ama:)) Icinde lokum oldugu icin boyle bir isim konmus fakat bir cikolatasever olarak kimseye onermem. Icindeki de lokum degil zaten, yapcik yapcik birsey. Ama insanlar aliyor, farkli geliyordur tabi.


 

Turkiye'deyken cok da tercih etmedigim bazi markalar vardi. Burada marketlerde gordugumdeyse saldiriyorum resmen. Cunku abur cubur olarak alistigim bazi tatlar var; tuzlu krakerler, gofretler vs gibi ve onlara ulsabilmek beni mutlu ediyor. Tabi ki farkli seyler de deniyorum ama hepsini de begenmedigimden b plani olarak tanidik tatlarin da elimin altinda olmasi guzel.. Hele bir de okulda insanlarin elinde bu urunleri gormek... Meksikali bir arkadasim var, hergun 'Eldenele' yiyiyor. Her seferinde  'Ne yaziyor, okuyabilir misin?' diyip gulmeyi seviyorum:)

2 Ağustos 2011 Salı

havai fisek yarismasi


Vancouver'da her sene yapilan Havai Fisek Yarismasi'na bu sene Cin, Ispanya ve Kanada katiliyor.( Genelde ABD de yer aliyormus.) Acilis gunu olan cuma, yarismanin en iyi ekibi olarak gosterilen Cin'in gosterisini izledik.

Daha once okulda konusu gectiginde herkes bu yarismadan bahsediyordu; 'inanilmaz bir gosteri kesinlikle izlemelisin' diye. Ben de 'biz Turkiye'de her ozel gunde, her dugunde izleyebiliyoruz. Bizim icin cok da beklenilesi bir olay degil' dedigimde insanlar sok oluyordu. Brezilya'da bile senede iki kez (Festival ve Christmas zamani) izleyebiliyorlarmis. Dugun mevzuunu pek anlayamiyorlardi ama zaten benim de pek algilayabildigim bir sey degil.

English Bay 'den ve hatta bir cok yuksek noktadan gosterinin rahatlikla izlenebildigini duymustuk. Iyice yakininda olabilmek icin iki saat oncesinden English Bay'e gittik. Yagmur yagacagi soyleniyordu, iptal edilme olasiligina ragmen binlerce insan ordaydi. Yiyeceklerini, oyun kagitlarini alip dolusmus herkes. Zorla yer bulup battaniyelerimizi yayarak oturduk. Iki buyuk gemi yerlerini almisti bile. Once kucuk bir gosteri ucaginin sovunu izledik. Ha dustu dusecek derken havayi fisek vakit geldi!! Bekledigimize gercekten degdi. Bu 25 dakikalik gosteri simdiye kadar izledigim en guzelinden kat kat daha iyidi.
O kadar ilginc ki; geminin hizasinda bir gosteri yapilirken gokyuzunde onu tamamlayan baska bir sov izliyorsunuz. Arka arkaya atildiginda uzerimize dokulecekmis gibi hissedip irkildik resmen. Renkler de uyum icindeydi; kirmizilar, maviler, turuncular, yesiller...Favorim altin rengi. Gokyuzunden yagan altin parcaciklari gibi dokulusunu izlemek cok keyifliydi. Denize dusen yansimasindan bahsetmiyorum bile.

25 dakika nasil gecti anlamadik. Donus yolunda otoparka yururken de yagmur baslamasin mi? Cevremdeki gulusmelere aldiris etmeden gunesten korunmak icin yanima aldigim garip sekilli sapkami takip sanirim yagmur altinda yaptigim en uzun yuruyusu gerceklestirdim.

'China Storm'dan sonra sira carsamba gunu Ispanya takimi 'Odyssey'de. Bu sefer donanimli gidecegiz, bildigin pamuktan yapilmis mor 'pamuk seker' e kalmayacagiz:)

NOT: Bu hafta British Columbia Gunu sayesinde uzuun bir tatil yaptik. Pazartesi de tatil olunca blog da kapaliydi, Fekat cok konu biriktirdim, beni takipleyin:)