27 Eylül 2011 Salı

Vancouver Aquarium

Kanada'nin en buyuk akvaryumu olan Vancouver Aquarium'a giris yetiskinler icin 21, ogrenciler icin 16 dolar.
Akvaryumun girsinde sizi Kanada'da yasayan cesitli balik cinslerinin yer aldigi bolmeler karsiliyor. Yanlarinda da o baliga ait ozelliklerin anlatildigi bilgilendirmeler mevcut.
Staley Park icindeki bu akvaryumda sadece deniz hayvanlarini degil, kurbaga, timsah, tropikal bazi kus turleri gibi farkli tur hayvanlari bir arada gormeniz mumkun.Tabi gormek isterseniz. Cunku o kadar kurbagayi ve larvalari sira sira gormek benim gibi bazi insanlar icin ilgi cekicilikten cok kasinti sebebi olabiliyor.
En unlu ev sahibi Beluga cinsi balina. Hatirlar misiniz, seneler once Aydin'da gorulen bir beyaz balina vardi (ki bu sebeple 'Aydin' olarak isimlendirilmisti). Bir ay kadar kadar her gun tv de haberlerde izliyorduk. O cins burada akvaryumun simgesi konumunda. Bu buyuk memelilerin maalesef havuzu yeteri kadar buyuk degil. Uzunlugundan bahsediyorum aslinda, derinligi bir hayli fazla. Alt kata inip camin arkasindan balinalarin 'suyun ustunden gorunmeyen ozel yasamlarini' dikizleyebiliyorsunuz.
Ozellikle 'Cove' filmini izledikten sonra akvaryumlara, hayvanat bahcelerine bakisim degisti. Hayvanlarin kucuk kafeslerde/ havuzlarda tutulmasi hic adil degil. Hele de odullendirme yontemiyle aslinda dogalarinda olmayan, sadece insanlari eglendirmeye yarayan hareketler yaptirmak... Sonra da onlari 'akilli' olarak kodlamak. Neden? Cunku insanin istedigi hareketi yapabildiler. Neyse, konumuz bu degildi.
Akvaryumun bir programi var, oradan hangi cinsin, hangi saatte show'unun oldugunu gorebiliyor buna gore gezinizi planlayabiliyorsunuz. Biz su samuru, fok baligi, yunuslar ve yirtici kuslarin showlarini izledik. Ozellikle yunuslarin kucuk havuzlarinda yuzerken yanlarindan gecen egitimcileri gorunce, zihinlerindeki balik cagrisimina istinaden birden nasil deliye donduklerini gorduk. Tabi ki yunus, balina gibi hayvanlari gorebilmek, ozellikle kucuk cocuklar icin bir sans. Benim gibi okyanus meraklilari icin de bir zevk ama o kucuk havuzlar, ozgurluklerinin olmayisi, bambaska karakterlere burunmek zorunda kalmalari (ozellikle yunuslarin bir sure sonra bunalima girerek hasta olduklarini/ intihar ettiklerini bir belgeselde izlemistim) gibi nedenler bu tarz mekanlara karsi olmamiz gerektigini dusunduruyor. Haa, 'boyle dusunuyorsan neden gittin?' diyebilirsiniz. Olayin ironik kismi da bu! Karsiyim ama bu hayvanlari yakindan gorme sansini da kullanmak istiyorum.(Diger insanlar da oyle di mi?) Yumurta mi tavuk mu hikayesi gibi:(
Yirtici kuslarin show'u biraz korkutucuydu. Havuzun bir ucunda duran egitmen, diger uctaki kusun dikkatini cekmek icin eline bir solucan aliyor (ya da farkli bir yem) ve kusun bir bastan kendine dogru ucmasini sagliyor. Bu sirada tabi ki ayagindaki ipi cozuyorlar ve kus isterse istedigi yere ucabilir durumda oluyor! Izleyicilere de saldirabilir mesela. 'Solucanla mi ugrasicam burda kocaman gozler, yumusak etler var' diyebilir. Ki bu arada fotografta gorulen baykus yolunu sasirip tam bizim uzerimizdeki catida durdu. Gozler zaten korkunc, bir de egitmenin defalarca cagirmasina, solucan sallamasina ragmen gitmeyince korkulu saniyeler yasadik. Neyseki sonunda solucanina, pardon egitmenine ulasti. Kus uctan uca defalarca yol katederken bu arada ona ait ozellikleri dinliyorsunuz. Sahin, kartal, baykus gibi bir cok turu gormus olduk. 

 
Kopekbaliklari ve vatozlara ait havuzu da gezdikten sonra akvaryum turumuz tamamlanmis oldu. 
Bir satis taktigi olarak tek cikis kapisi bulunan bu mekandaki geziniz akvaryum hediyelik esya satis magazasinda son buluyor. Hediyelikler cok ucuz degil ama ozellikle cocuklarin ilgisini cekecek pelus hayvanlar ve egitici kitaplar orjinal. Tam cikarken gordugum bir cocuk, uzaktaki bir yasitina bagirarak 'elindeki oyuncak ne kadar?' sorusuna '18 dolar' yanitini alarak akvaryuma girdi. Annesinden ne isteyecegine karar vermis gibiydi:)  

22 Eylül 2011 Perşembe

kisa kisa

- Ispanyol bir arkadasim 'Turkce flamenko muzik yapan grubu cok seviyorum' dediginde 'allah allah kimki?' diye dusunmustum. Sonradan aklima geldi 'Oyku-Berk' kardeslerden bahsediyormus. Bana bir de link yollamis, favori sarkisi 'Evlerinin onu boyali direk' :))

- Cok sansliyiz ki Avrupa'da (ya da cok yakininda) dogmusuz. Boylelikle dunyanin bir cok yerinde ne olup bittigini takip edebiliyoruz. Meksikalilar'in, Japonlar'in, Koreliler'in dunyada olup bitenden haberi yok. Turkiye'nin nerede oldugunu birakin, adini bile duymayanlar var. Sadece bizim ulkemiz icin de gecerli degil. Avrupa'nin sadece Italya, Ispanya ve Fransa'dan ibaret oldugunu sananlar var. Cumle icinde 'Avrupa' kelimesini kullanip 'goster' dendiginde daglara taslara bakanlar var. Ulkelerin baskentleri konusunda da felaketler. 'Seni en cok etkileyen kitap hangisi?' sorusuna '7 yasindayken okumustum ismini simdi hatirlayamadim' diyen 25 yasinda insan gordum yaa.. Uzun lafin kisasi bir cok ulkeyle kiyaslandiginda bizim genel kulturumuz gayet iyi, rahat uyuyabiliriz:)

- Ispanyolca'nin dunyada en yaygin konusulan ikinci dil oldugunu okumustum bir yerde. O kadar sanslilar ki... Gecen hafta okul arkadaslarimla bir yere gittik, fikra gibi, masada bir Ispanyol, bir Meksikali, bir Dominik Cumhuriyeti, bir de Ekvatorlu var, dordu de ayni dili konusuyor. Aksan ve kelime farkliliklari oldugunu soyluyorlar ama farkli cografyalardan, farkli insanlarin, kendi dillerinde birbilerini anlayabilmeleri cok hos. Sansima bir Azeri kardesim yoktu ki masada iki lafin belini kiralim:)

-Ozellikle Vancouver'da inanilmaz bir Asyali nufus yasiyor. Sadece egitim icin gelenlerden haric burada dogup buyuyenler cogunlukta. Hemen hepsi ailesinin konustugu dili (japonca, cince,vs) konusabiliyor ama okuyamiyor. Kendilerini de pek tabi Kanadali olarak goruyorlar. Amerika'da da durum ayni sanirim. S'ye bir tanidigi 'Biz Amerikalilar Turkiye'de cok sevilmiyoruz, degil mi? Oraya gidersek can guvenligimiz tehlikede mi olur?' diye sormus. Sacmalik su ki cocugun ailesi Cinli. Gozleri cekik oldugundan Turkiye'ye gitse herkes onu Cinli sanacak ve 'Amerikali' ligi bir tehdit (!) olmaktan cikacak. Vatandaslik bilinci guzel de, bunu goremiyor olmalari bana cok komik geliyor.

20 Eylül 2011 Salı

markette Turk esintisi vol.2

Vancouver'a gelirken Turk yemeklerini cok da ozlemeyecegimi biliyordum. Cunku sevgili arkadasim S ile kalacaktim ve kendisi cok hunerli bir ascidir. Universite donemimizde evinde cok kalmisligim, yemeklerini cok test etmisligim vardir. Evde lahmacun yapabiliyor oyle soyliyim yani:)

Ama evde hazirlayamayacagimiz seyler de var sonucta, cikolatalar, biskuviler, peynir cesitleri vs gibi.

Commercial Drive'daki Lubnan marketinden daha once de bahsetmistim. Iceriye girip bir suru Turk markasini orda gormek beni mutlu ediyor. Tamam 'Sabahat' markali bir lokumu belki hic almayacagim ama ulasacabilecegimi bilmek iyi hissetmemi sagliyor.

Dun S'nin de bos gunuydu ve kahvalti icin disari ciktik. Once Lubnan marketine ugrayip birer borek aldik.
Hazir gitmisken baska neler var diye de baktik tabi. Sadece kahvaltida degil aksamustu caylarinin yaninda da salcali ekmegi ne kadar sevdigimi arkadaslarim bilirler. Turkiye'deyken de aldigim ajvari rafta gorunce hemen aldik tabi. (Anneminki kadar olmasa da gercekten lezzetli.)
Haftasonu kahvaltilarinin vazgecilmez ogesi nedir? Yumurta? Evet dogru ama baska? Sucuk tabi ki! Marketin sahibi Turk markalarinin yanisira kendi yaptigi sucugu satiyor. S daha once yemis, begendigi icin iki kangal aldik. Oglen yemege vaktimiz yoktu, aksam yemegimiz de hazirdi ama aklimiz sucukta kaldi. Naapsak derken gecenin 10'unda cayin yanina katik arama bahanesiyle salcali-sucuklu bir tost yaptik. Tatlisiz olmaz diyerek de yine bugun aldigimiz Turk atistirmaliklari da yanina koyarak herseyden once gozumuzu doyurmus olduk. Gecenin 10'u filan demedik, tabi ki yedik:)
Ozledigim ve burada bulamadigim seyler de var maalesef. Listenin en basinda gevrek ve boyoz geliyor. Hos Istanbul'da da boyoz yoktu ancak Izmir'den gelen arkadaslarimiz sayesinde nefsimizi koreltiyorduk. Gevrek yerine de simit acligimi bastiriyordu. Pastane simitlerine benzer seyler burada var ama tadi ayni degil. Bir de peynirler var ozledigim; koyun, tulum... 'Aman canim bunlar olmadan yasayamaz misin?' derseniz tabi ki yasiyorum. Olsa fena mi olurdu listesi bu.

NOT: Komsumuzun bahcesinde aycicegi var. Arada S ile konusuyorduk 'gidip cigdem toplasak mi?' diye. Sanki kadin bizi duymus gibi gecen gun S'ye aycicegi vermis. Ne ise yaradigini da bilmiyor yazik 'bir gun cocugun teki yerken gordum, nasil yeniyor bilmiyorum ama seviyorsan sana veriyim' demis. S de havada kapmis tabi. Tadi ve goruntusu kesinlikle ayni degil. Hatta ben begenmedim bile. Peki fotografta gorunen bu boslugu kim olusturdu derseniz: S! Icinden orumcek cikmasaydi tamamini bitirecekti, yazik oldu:))

15 Eylül 2011 Perşembe

is bulma isi

Dunyadaki en zor ve en acili surec heralde. Hani sadece bekleme kismi olsa neyse de... Oncesinde cv hazirla, IK sitelerinde hesap olustur, araci kurumlara basvur, vs.

Cv hazirlamak diyip de gecmemek lazim. El yazisiyla yazildiginda 1 sayfaya sigan bilgi icin, hangi font daha resmi, puntosu kac olsun, cizgi ile mi daha iyi kutucuk mu kullansam? sorulariyla ugrasmak bile saatler aliyor. Hele bir de reklam ajansi gibi, resmiyet yerine yaraticilik gerektiren bir sektore basvuruyorsaniz bu sefer sadece egitim ve is deneyimi bilgilerini yazmak yetmiyor, bunlari anlatmanin 'dahiyane' bir fikrini bulmaniz gerekiyor(mus)! (Aslinda bu konuda anlatilacak cok sey var. Bence cv, cv gibi olmali. Sirf cv'si beyaz a4 oldugu icin ise alinmayan reklam yazarlarinin varligini bildigimden, durum bana aptalca geliyor ama konumuz bu degil )

Vancouver'daki hayatimi kolaylastiracagina inandigimdan iki haftadir is ariyordum. Calisabilecegim alanlar da garsonluk, baristalik ya da kasiyerlik olur diye dusundugumden cok basit bir cv hazirlamistim acikcasi. Fakat K, bu cv ile hic bir yere kabul edilmeyecegime inandigindan (ki kendisi IT Manager'dir) kendi cv sine benzer, tabi ki bilgiler bana ait olmak uzere, yeni bir tane hazirlamama yardimci oldu. Basvuracagim pozisyonlar goz onune alindiginda reklam ajansi tecrubemi az tutarak acikladik. Universitede part time calistigim kasiyerligi ise dunyanin en zor ve en onemli isi gibi satirlarca anlattim:) Sonuc; 4 gorusme 3 kabul:))

Nasil oldu derseniz; soyleki; ilk gittigim yer yeni acilacak bir hamburgerciydi. Kendimi cennette hissedecegim, yasasin derken maalesef isi alamadim. Ikinci gorustugum yerden 1 saatlik calismanin ardindan istifa ettim. Turkiye'deyken sinirlendigimde arada soylerdim, 'simdi bilgisayari-telefonu kirip su kapidan cikacagim' diye. Tabi hic yapamadim. Ondan bu istifa manevi tatmin acisindan iyi geldi:))

Ikinci gorusmem bir pizzacida kasiyerlik pozisyonuydu. Gorusmeyi yaptigim kisi de Turk oldugu icin olabilir, isi aldim. Ertesi gun de burda cok unlu, Starbucks gibi bir kahve zincirinden aradilar. Barista olmayi daha cok istiyordum aslinda ama calisma sartlari cok agirdi. Olumlu yanit vermelerine karsin pizzaciyi sectim.

Iki gundur, 3 saat olmak uzere egitimim basladi. Farkli bir deneyim. Insanlar cok anlayisli bir kere. Yeni oldugumu anlayanlar gulumseyerek elindeki bozukluklari bahsis kutusuna atiyor. Egitim aldigim kiz 'sen gelene kadar bir kisi bile bahsis vermemisti' dedi. Rolumu iyi oynarsam bahsislerimle ev alabilirim diye dusunuyorum... Yok yok o kadar degil , soyle spor bi araba olur:)) Iki gun sonunda bahsislarden 3.25 dolar kazandim (3 kisiye bolusturuluyor), 5 olunca loto oynayacagim, parayi katlamak benim elimde sonucta:)

NOT: Annemler 'sen maasini kirdigin bardaga, tabaga yatirirsin' diyorlar ne kadar sakar oldugumu bildiklerinden ama neyseki hepsi plastik ya da karton. Risk cok az.Fakat bugun pizzayi alirken yuzumu sicak tepsiye yapistiriyordum az kalsin ki, bu felaketim olurdu. Haa bir de sozunu etmeye cok degmez ama, tam 'ay ne guzel de paketledim' derken musteriye verdigim anda iki dilimi kese kagidindan dusen bir siparis var ki, gunun sakarlik listesine ikinci siradan giris yapti:)

11 Eylül 2011 Pazar

Police Museum

1932'de insa edilen bu bina 1986 yilinda muze olarak kullanilmaya baslanmis. Icinde bulunan otopsi bolumunde,Vancouver'a yaptigi gezi sirasinda vefat eden Errol Flynn'in de otopsisi yapilmis. Sirf bu sebeple bile pek cok turistin ziyaret ediyormus.

Muzede, gecmisten gunumuze kullanilmis polis giysileri, polis araclarinin mini modelleri, icinde fotograf cektirebileceginiz kucuk de bir nezarethane var. Benim asil ilgimi ceken bolum Vancouver sokaklarindan, suclulardan toplanmis 'silahlar' in sergilendigi kisim. Favorim ise her tarafina sivri bicaklar yerlestirilmis deri cizmeler oldu. Bomba kalemler, kor edici spreyler, bizim doner bicagi dedigimiz uzun bicaklar, neler neler...Bu kadar sessiz, sakin bir sehirden boyle degisik kesici-delici aletler cikiyorsa Istanbul'da bir muze yapilsa kimbilir neler sergilenir diye dusundum:)

Koridorlarda yururken duvarlarda uyusturucu cesitlerinin orneklerini aciklamalariyla gorebiliyorsunuz. Bir de hap duvari vardi nerdeyse iki metrelik duvarboydan boya renkli haplarlka doluydu. Herbirinin adi, hangi ulkelerde uretildigi, yan etkileri,vs gibi bilgiler de yer aliyor.

Otopsi odasina giden yolda ise Vancouver'in unlu katillerinin hikayelerine yer verilmis. Olay yerinde cekilen fotograflar ve kullanilan cinayet aletlerinin, temsili maketlerin kullanildigi cam bolmeler var. Zamaninin en onemli davalardan biri 'Milkshake katili' imis. Karisini arsenikli milkshake ile olduren adamin sonrasinda nasil yakalandigi da anlatiliyor.
Otopsi odasi en son 1995 yilinda kullanilmis. Bir duvarinda cesitli organlar/organ parcalari sergileniyor. Icinden kursun gecmis kalp, yetiskin kafatasi, ceninler, bebek bobregi,... Diger duvarda ise suclulari tespit etmeye yarayan bocekler, sinekler, sac teli ornekleri bulunuyor. Kapidan cikarken hemen yaninda asili olan Errol Flynn'in fotografini gorebilir ve otopsi raporunu da okuyabilirsiniz.

5 Eylül 2011 Pazartesi

Los Angeles gezi notlari / 5.ve son gun

Son gunumuz Hollywood ve Venice Beach'e ayrildi.
LA'e gelen her turist gibi biz de Hollywood Boulevard'a gidip kaldirimlardaki yildizlara baktik! Cumleyi okurken siz de garipligin farkina varmissinizdir olay gercekten de bundan ibaret. Turistleri cekmek icin uydurulmus bir 'olay'.  Yol boyunca karsilikli iki kaldirima unlu yonetmenler,oyuncular, sarkicilar,cizgi film karakterleri ve muzisyenleri temsilen birer yildiz yapilmis, hepsi bu. Herkes yere baktigindan birbirine carpma tehlikesi yasayarak yuruyen yuzlerce insan da orada. Bir de en sevdiginiz unluye ait yildizin onunde durup fotograf cektiriyorsunuz ki bu en safcasi. Ha kagida adini yazmissin fotograf cektirmissin ha kaldirima yatmissin ne farki var ki sanki. Ama yapmadim mi? Yaptim:) Bir fotograf cektirmeden donen carpiliomus dediler, inandim:)
Siz kaldirimda yururken birileri yaniniza gidip 'unlulerin evlerini gormek ister misiniz?' diyerek duzenledikleri tura sizi davet ediyorlar. Brosuru alip kendimiz gezmeyi dusunduk ama adam yillarin Hollywood tur duzenleyicisi tabi, yemedi, brosuru geri istedi:)
Ayni yol uzerinde Kodak Theatre ve Roosevelt Hotel'i de gorebilirsiniz. Ki yildizlardan daha ilginc bence.
Cevredeki hediyelik esya dukkanlarinda hemen hemen hic orjinal bir sey gormedim diyebilirim. Tshirtler, muglar, anahtarlik ve magnetler cok siradan. Buna ragmen de pahali.
Buraya kadar gelmisken Chineese Theatre'a gidip unlulerin ayak ve el izlerini gormeden olmaz tabi. En cok ragbet Marilyn Monroe'ya. George Coloney'nin de ayaklari cok buyukmus, onu ogrendik.

Gunlerdir burger harici yiyebilecek bir seyler bulabilmek icin inanilmaz caba sarfediyoruz. Insanlarin neden bu kadar obez oldugunu anlamak kolay, burgercilar disinda etrafta restaurant yok. Resmen peynirli kuru tostu ozler olduk. Venice'e gitmeden once yemek isini de halledelim istedigimizden yururken surekli etrafa, yemek alternatiflerine bakarken cok guzel bir yer bulduk; Sandella's Flatbread Cafe. Iceride bizim tosta benzer flatbradler, tortillalar ve oyle kucuk bir yerden beklenmeyecek kadar guzel pizzalar var. (Walk of Fame boyunca yururken hemen yol uzerinde oldugundan rahatlikla bulabilirsiniz.)

Guzelce karnimizi da doyurduktan sonra, hava da hala sicakken Venice Beach'e, bu sefer yuzmeye gittik. Evet yine serindi, dalgalar yine buyuktu ama azimliydik ve okyanus tecrubesine nail olduk sonunda. O dalgalarda yuzmek pek mumkun olmadi ama daldik, islandik, agustosun sonunda deniz sezonu acip ayni anda da kapattik:)

Gecirdigimiz 1 saatin sonunda dus alip kabinlerde uzerimizi degistirerek LA maceramizi sonlandirmak uzere havaalanina gittik. Plajda ne kadar dus alinir, uste basa ne kadar dikkat edilirse oyle hayal edin. Ucaga girmek icin sirada beklerken, o vaziyette, lise yillarimin bayildigim dizisi Dawson's Creek'teki Jashua Jackson'i gormek tam bir yikimdi oldu. K'ye, JJ'in yanina gidip fotograf cektirmek istedigimi soylesem ne olur?' dedim. 'Bir cok unlu bundan rahatsiz olur' seklinde cevap verdiginden bekledigi destegi alamayan ben, sadece tanidigimi belli edecek sekilde bakmakla yetindim. Zaten kocaman sapkasi vardi, bir tek ben tanidim sanirim. Isin komigi adam gidip K ve S'nin arkasina oturdu. Bense en arka koltuktan yol boyunca ensesine bakip wc'ye gitmesini bekledim ama olmadi.

3 Eylül 2011 Cumartesi

Los Angeles gezi notlari / 4.gun

Her sabah erkenden kalkip yollara dusmemiz sonucu olusan yogunlugum 4.gun son buldu, saat 13.00'e kadar uyudum! S ve K ise Disneyland'e gidip California Adventures'i gezdiler. (Bizim bir gunluk biletimiz bu bolume girisi kapsamiyordu. Onlar iki gunluk giris almislardi.)

Yakinlarimizda bir suru plaj oldugunu biliyorduk ama nasil gidilecegini bilmedigimizden internette biraz arastirma yaptik. Ardindan resepsiyondaki gorevliyle konusup emin olmak istedim. En yakindaki Harbour Beach'in sorfculer icin ideal oldugunu, Venice Beach'te  ise sorfun yanisira yuzulebildigini soylediler. Boylelikle guzergahimiz belli oldu:Venice Beach! Disneyland'in giris kapisinin ordaki otobus duraklarindan binilecek bir otobusle yolun buyuk kismini tamamliyor ardindan otobusu degistirerek ulasabiliyorsunuz. 1 saat 15 dakikalik bir yolculuk toplamda.
Bindigimizde emin olmak icin bir de sofore soralim dedik, o da bize yuzmek icin Hannington Beach'in daha guzel oldugunu soyleyince biraz karistik tabi. Ustune ustluk onerdigi plaja gitmek icin binecegimiz ikinci otobusu 20 dakika bekleyip toplam 1 saat 45 dakikalik yol gitmemiz gerekiyordu. 'Pek vaktimiz yok o yuzden biz simdilik Venice'e gidelim, begenmezsek Hannington'a geceriz' deyince bize 1 gunluk bus pass verip, sessizce 'alin bunu, ihtiyaciniz olur' dedi. Inanamadim cunku normal sartlarda almak isteseydik 5 dolar odememiz gerekiyordu. Biz tek gidis icin sadece 1.25 odedik. Sanirim yardim isteyen caresiz insan rolunu cok iyi oynuyorum ki odullendiriliyorum:) Tesekkur ettikten sonra yerimize gectik. Uzuun bir yolculuk sonrasi otobus degistirecegimiz duraga geldigimizde S aradi ve Disneyland'de islerinin bittigini soyledi. Onlar da plaja gelmek isteyince 1 saat kadar bulundugumuz yerde onlari bekledik. E tabi zaman akti, hava hafiften serinledi. Venice Beach'e geldigimizde dalgalar bir hayli buyumustu, gunes batiyordu. O havada okyanus suyuna girmeye kimse cesaret edemeyince kisa bir yuruyus sonrasi yemek yemek icin yer bakmaya basladik.
Plaja giden yolda sagli sollu bir cok alternatif mevcut; Kebap, Thai mutfagi, burger house, gibi. Icinde kuyruk olan dondurmaci ve ici tika basa insan dolu bir kac bar da var. Tum yolu gezdikten sonra C&O Trattoria isimli bir Italyan restoraninda karar kildik. Iyki de girmisiz cunku hem porsiyonlar cok doyurucuydu hem de ambians superdi. Saat tam olarak kacti bilmiyoum ama ozel saatte gitmisiz sanirim cunku once masalara 'That's Amore' sarkisinin sozleirnin yazili oldugu kagitlar dagitildi. Ardindan baslayan muzikle birlikte herkes bu sarkiyi soyledi. Biter bitmez de tum garsonlar masalari gezip her bir masanin serefine kadeh kaldirdi.
Guzel yemegin ardindan ertesi gun tekrar Venice Beach'e gelmek ama bu sefer okyanusta yuzebilmek uzere plan yaptiktan sonra otelimizin yolunu tuttuk.

NOT: Disneyland meraklilarina not sadece bir gun icin giris alacaksaniz S California Adventures'i tercih etmemenizi oneriyor cunku bizim ilk gunku gezimiz daha eglenceliymis. Fakat Disneyland'a giden herkesin soyledigi gibi bu bolumdeki en guzel ride 'Twillight Zone'mus. Ilgilenenlere onerilir.